NİYE BURADA PALMİYE YOK?

7.9.16

İzinler iptal oldu, tatili iptal ettik, tekrar alsak mı, gidebilir miyiz vs. derken sonunda tatile gittik. Sadece bir hafta deniz tatiline gitmek için aylarca bekleyip, hayal kurmak çok komik aslında. Yani bunu yaparken komik gelmiyor, hatta umutla bekleniyor ama düşününce komik. Bu yıl son anda aldığımız için çok araştırmadık, gidelim de neresi olursa artık dedik. Meğer bol çocuklu bir otel tercih etmişiz. Metrekareye düşen 10 çocuğu görünce durumun ciddiyetini anladık ama kafamıza uygun köşeler bulup bu tehlikeyi bertaraf etmeyi başardık. Bunun dışında huzursuz olacağımız bir sorun yaşamadık. Standart bir herşey dahil tatil mantığının gerektirdiği bol tıkınma kısmını da maalesef şuan yaptığımız diyetlerle ödemekteyiz. Yani hep böyle oluyor, pişman olacağın şeyi yapma işte ama yok, hep bu hataya düşüyoruz. Ben aslında tamamen tercih etmiyorum bu tarz tatili ama hepten karşı da değilim. Tam bir dinlenme oluyor çünkü. Şurayı da görelim, buraya da gidelim koşturmacası olmadan. Ye, iç, yat da lazım bünyelere! Bir de yattığın yerden sadece palmiyeleri görmek! Kısaca bol gezmeli tatillere de varım, böylesine de... 
Son bayramı da geçirince maraton başlayacak. Hazır mıyız, elbette hayır! Alışacağız, bir tatil ritüeli olarak topladığım taşlara ve fotoğraflara bakarak, yeni gezi planları yaparak motive olmaya çalışacağız artık. ^^ 

HAMABEADS

20.8.16

Gün geçmiyor ki hobi adı altında yeni bir şeylere bulaşmayayım. ^^ 
Aslında hama pek yeni hobi sayılmaz ama son zamanlarda meşhur oldu. 
Ben de tabii ki bir koşu İkea'ya gittim. Koca bir kavanoz hama boncuk aldım. Cidden koca bir kavanoz -ki onlarca figür yaptım ve hala yarısı duruyor. Boncukların yanında bir de boncuk dizme tablası (pegboard) ve ütüleme kağıdı (pişirme kağıdı) gerekiyor. Onlar da boncukların satıldığı rafta satılıyor. Bu arada ikea cocuk bölümünde tüm bunlar. 
Pinterest'ten ya da Google'dan istediğiniz figürü buluyoruz. Arama çubuğuna hamabeads, fusebeads yazınca onlarca figür çıkıyor. Sonra boncukları cımbız yardımıyla tablaya dizip, üzerine pişirme kağıdı koyup, buharsız ütü ile dairesel haraketlerle, çok bastırmadan ütülüyoruz. Sonra da nazikçe tabladan çıkıyoruz oluşan figürü. 
Yaptıklarımın çoğu broş oldu. Bazılarını böyle çanta ve ayakkabı aksesuarı yaptım, arkadaşlarıma hediye ettim.
Kalanları da ilerleyen zamanlarda bir şeylerde kullanırım. Şimdilik bekliyorlar.

YAZ İŞLERİ

19.8.16

Kışın yaptığım son çarpı işi buydu sanırım. Sonra fırsat olmadı, canım istemedi vs. kaldırmıştım tüm malzemelerimi. Yaz başı memlekete göç etmeden (o kadar fazla eşyamı götürüyorum ki uzun kalacağım diye tam bir göç oluyor :p) kumaşımı, iplerimi de aldım yanıma. Aklımda bir şey yoktu ama nasılsa bulurum dedim. Pinterest diye bir şey var sonuçta ^^
İlk yaptığım pano buydu yaz başında. Unicorn pinterest panolarının birinden. Yazıyı da kendim ekledim. Bu tür yazıları şu sayfanın yardımıyla yazıyorum. 
Sonra bu bir kavanoz çiçeği yaptım. Minik kavanozlara kimsenin yüzüne bakmadığı, her yerde açan çiçekleri toplayıp, koymayı çok seviyorum.  Satın aldığımız bir demet çiçekten daha çok seviyorum hatta. 
O yüzden en çok bunu sevdim sanırım. ♥
Bu tamamen benim tasarımım gibi bir şey oldu. 
Bazı basit illüstrasyonlar ilham oluyor bana. Onların benzerlerini çarpı işi şeklinde yorumlamaya çalışıyorum. İlk fotoğraftaki panoyu da bu şekilde yapmıştım, bu da yine öyle ortaya çıktı. 
.
Şimdilik bu kadar! 
Bakalım iş başlayınca neler çıkacak ortaya ;)

MOMIJI DOLLS

18.8.16

İlk momiji bebeğimi aldığımda devamı gelir artık diyenlere "yok ya ben 'happy bean' için aldım, başka almam" demiştim. Onun üzerine 7 tane daha bebek geldi. Birbirinden tatlı hepsi de ♥
Bu konuda büyük konuşmayı bıraktım o yüzden, yeni bebekleri heyecanla bekliyorum. *-*

PAZARA GİDELİM

17.8.16

"... Anneden kızına yeraltı suları akıyordu. Kadından kadına akan incecik nehirler. Erkekler görmüyordu o nehirleri. Bir tek sen, bir gün, aniden, annene ait olan yıllarca akıp en nihayetinde kıyında biriktirdiği alüvyonu gördüğünde anlayacaktın bunu. Önce çok şaşırıp sonra sevinecektin bir şeyin devamı, bir şeyin geriye kalanı, bir şeyin birikeni olduğuna. Aitlik duygun depreşecekti içinde bir yerde. Ve asla atamayacaktın o yoğurt kaplarını bir gün lazım olur diye." diyor Melisa Kesmez'in Bazen Bahar kitabındaki Domates Tohumları öyküsünde. Yaş aldıkça annelerine benzeyen kızları o kadar güzel anlatmış ki... Ben de kendimden ve annemden çok şey buldum. Yazacağım başkaca şeylerdi ama bu kitabı da tavsiye etmiş olayım bu vesileyle.

Çalışma hayatında günü uydur, saati ayarla pazara git, düzenli alışveriş yap, sonra aldıklarını bozulmadan tüket zor geliyor. İhtiyaç oldukça marketten 1-2 adet almak daha pratik. Bir de itiraf etmek gerekirse pazar gezmeyi pek sevmem ben  oldum olası ama hafta sonu annemle pazara gidince fikrim değişir gibi oldu. Hatta bayağı değişti bile diyebiliriz. Herşey o kadar taze, doğal ve ucuzdu ki.. Ankara'da geçen haftalarda 6 liraya hormonlu kabak, bol olduğu zamanlarda 8 liraya domates gördüğüm için üzüldüm kendimize. Düzenli yapamasam bile 2-3 haftada bir semt pazarına gitmek bu yılki planlarım arasında. Anneler diyorsa bir bildikleri vardır ve bizler annemizde neyi eleştiriyorsak gün gelir onu yaparız. Bir örneğini daha böylece yaşamış oldum :p

ALAÇATI

15.8.16

Alaçatı bu yılın tatil başlangıcı olacaktı planlara göre. İzinlerin iptali ile düşündüğümüzden de minik bir tatil olarak kaldı. Şu bunaltıcı bozkır günlerinde 3 güncük tatilimizi yazayım da yeniden gitmiş gibi olayım dedim.  
Öncelikle nerede kaldık? 
En son 2 sene önce gitmiştik ve o günden bugüne butik olmayan evden bozma oteller pıtır pıtır çoğalmış. Kalitelerinin vasat, fiyatlarının da alıp başını gittiğini düşünürsek araştırılmadan gidildiyse hayal kırıklığı ile karşılaşmak olası. İşte bu noktada bloglar var tabii ki de :p 
Biz My Adress Butik Otel'de kaldık. Alaçatı çarşıya yürüyerek 5 dk. dan bile daha kısa sürede ulaşılıyor ama iç tarafta kaldığı için de çok sessiz bir otel. Odalar gerçekten çok zevkli döşenmiş (şuradan bakabilirsiniz), - en çok banyo yer karolarını sevdim-. Çok temiz, sahipleri çok içten ve ilgili. Küçük ve çok sevimli ağaçların olduğu bir bahçesi var. En ufak bir olumsuzlukla da karşılaşmadık. O yüzden gönül rahatlığı ile tavsiye edebilirim.
İlk gün amaçsızca turladık sokakları. 
En sevdiğim şey bir yere yetişmeden aylak aylak yürümek zaten ^^ 
Alaçatı'da eskinin ve yeninin bir biriyle uyum içinde oluşunu çok seviyorum. Yani aslında bu kadar tercih edilmesinin mantıklı bir sebebi yok bana göre ama sosyal medyanın cazip hale getirmesinin dışında da bir çekiciliği var, herşeyin aşırı ve gereksiz pahalı olmasına rağmen. Mesela bu çekicilik Antalya tarafında yok. Orada çarşı denilince sadece çakma ürün satan tezgahlar geliyor akla. 
Değişik işte...
Zaman kısıtlı olduğu için yeme içme deneyimlerimiz de az oldu bu kez. 
Köşe Kahve Alaçatı'ya giden herkesin bildiği, sevdiği, soluklanıp bir şeyler içtiği bir mekan. Bu kez güzel tatlılarından yemedim ama daha önce denemiştim. 
Sabahları boş olan bu masaların, akşama doğru hazırlanışlarını izlemek çok hoşuma gidiyor. 
Herşey bütünlük içinde ve zevkli... 
Yemek için Eflatun Alaçatı ve Tuval'di tercihimiz. İkisinden de memnun kaldık. Eflatun'u bir tık daha çok sevmiş olabilirim. 
İmren'de ise her akşam tatlı (dondurmalı irmik ve sakızlı muhallebi) yedik. 
Sadece bir gün denize gidebildik. Onda da Fly Inn'i tercih ettik. Su soğuktu ama çok temiz ve berraktı. 
İşte böyle.. 
Kısacık tatilin yazısı da kısacık oluyor haliyle. 
Önümüzdeki tatillere bakacağız artık. ^^

"OHAL" de blog yazalım

4.8.16

Tam Temmuz ortası olmuşken, artık yavaş yavaş yaz havasına, neşesine teslim olacakken ve tabii tüm kış beklediğimiz tatili yapacakken malum olaylar oldu. Zaten tüm dünyada yaşanan korkunç terör olayları nefes aldırmadı/aldırmıyordu. Her an kötü birşey olacakmış hissi hiç bitmiyordu uzun bir süredir. Son yaşadıklarımız da tuz biber oldu. Benim aklım hala almıyor tüm bunları ve hala onca şeye rağmen okuduğum her habere şaşırıyorum. İnsanları nasıl bu derece hırs bürür, o hırs nasıl bu derece kör eder gözlerini... Hırs dışında başka neyle tanımlayabilirim onu da bilmiyorum. İnanmışlık, adanmışlık, belki de mecburiyet... Sonuç olarak bize kalan sonunun nereye gittiğini bilmediğimiz günler. 
Düzelmesini umut etmekten başka bir çaremiz yok tabii. Dünya hepimize yetecekken ve ölüm diye bir gerçek varken iyilikten, güzellikten ayrılmasak... Evet, şuan yazdıklarıma kendim de inanamadım. Pollyannacılığın lüzumu yok, düzen böyle işliyorsa ve değiştirebilecek gücümüz yoksa kendi küçük ve zararsız dünyalarımıza dönsek (gündemdeki deyimle normalleşsek), kötüler de kendi taraflarında birbirlerini yese, bizlere bulaşmasa... Sanırım daha güzel bir dilek oldu bu. 

FEDERAL COFFEE COMPANY | ANKARA

10.7.16

Ankara, Federal ile kahve günlerinde tanışmıştı ve o günden beri de merakla bekliyordu. Sonunda Federaller Ankara'ya adım attı ve bu bekleyiş keyfe dönüştü. Oldukça büyük (300 metrekare), ferah ve konforlu bir mekan olmuş. 
Her ne kadar küçük kahve dükkanlarını sevip, samimi bulsak da oturacak yer sıkıntısı, uzun süre oturmak istendiğinde kapıdan dönen başka müşterileri görüp üzülme ve tabii ki kalkalım bari düşüncesi bazen sıkıntı yaratabiliyor. Federal hem buna imkan vermeyecek hem de o istediğimiz samimiyeti verecek, uzun sohbetler edebileceğimiz ya da sakin bir köşeye yayılıp çalışabileceğimiz konforda tasarlanmış. Ayrıca gözümden kaçmayan zengin bir dergi arşivi de vardı. 
Yaz olduğu için dış mekanda vakit geçirdik ancak kış için gözüme kestirdiğim köşeleri var ^^ 
Ahmet Burak Halıcı imzalı (@colorsharmony) röprodüksiyon portrelerin olduğu bu köşe favorilerimden mesela ♥
Kahve günlerinde önünde en uzun kuyrukların olduğu stand diye yazmıştım Federal için. Bunun sebebi bence lattesi idi. Şimdi o lezzete kavuştuk diyebiliriz. 
Menü oldukça zengin. Yaklaşık 60 çeşit kahve vardı sanırım. Favorim ev yapımı, katkısız şuruplarla yapılan cold brew grubundan çubuk tarçın, yıldız anason, vanilya, meksika biberi ve kakuleli Chopper oldu. Farklı bir tat arayışındaysanız ve acı seviyorsanız aynı grupta meksika biberli Road King var bir de. Kararsız kahve severlere tavsiye olsun benden. 
Ayrıca küçük atıştırmalıklar ve tatlılar da menüye dahil.

Nergiz Sk. No: 7/2 
Via Flat Yaşam Sokağı 
Yenimahalle-ANKARA

365 GÜNDÜR YOK

7.7.16

Kafamın içinde o kadar çok şey var ki.. Biri susuyor, biri başlıyor. Aslında bir sürü şey yazmıştım. Hepsini de sildim. 
Tek şey kaldı. 
Çok özledim...

Babalar Günü

19.6.16

Geçen yıl bugün Afyon'daydım. Babamdan çok kardeşimle vakit geçirmiştik son olduğunu bilmeden. 
Şimdi gözümün önünde o an var sadece. 
Babalar günü kardeşimi gördüğüm son gün.

MOMİJİ: SPREAD THE LOVE ♥

6.6.16

Geçmiş yıllarda hiç ilgimi çekmiyordu momijiler. Belki 8 cm boyutunda bir bebeğin insanlarla her an, her yerde oluşunu anlamlandıramamış bile olabilirim. Aslında koleksiyon bana hiç yabancı bir şey değil ama bu bebeklerin koleksiyon bebeği oluşlarından bile bir haberdim. Sonra yukarıdaki kahveseveri görünce bir ışık yandı bende, aldım. İtiraf etmeliyim ki elime alana kadar bu kadar tatlı ve  kaliteli (reçineden yapıldığı için) olabileceğini düşünmedim. Sonra momiji neymiş vs. diye araştırınca varoluş sebeplerini öğrendim ve daha çok hoşuma gitti. Bu minik koleksiyon bebeklerinin misyonu sevgiyi yaymakmış. Her biri bu amaç için yola çıkıyormuş. Altlarında da bir boşluk ve kağıt var. Bu kağıt hediye ederken not yazıp, o boşlukta saklamak için. Ben ilk bebeğimde o kadar yabancıydım ki duruma, kağıdı sonradan farkedip bayağı bir ne alaka diye düşünmüştüm. *-*
Hikaye böyle başladı işte, devamı geldi. Çıkan her ürünü değil de beni yansıttığını düşündüğüm ya da çok beğendiğim  bebekleri alacağım. Aslında geçmiş koleksiyonlardan gözüme kestirdiklerim var ama maalesef tükenmişler. Belki benzerleri çıkar diye bekliyorum. 
Bu bebeği eşim aldı doğum günümde, burada fotoğrafı olmayan başka bir bebeği de arkadaşım aldı. Eşe, dosta da kolaylık, ne alsam acaba düşüncesine son! :p 
.
Bakalım bu sevgi büyümeye devam edecek mi? 
Hep birlikte göreceğiz. 

COFFEE WEEKEND ANKARA | 27-29 MAYIS 2016

3.6.16

Çok güzel geçen bir hafta sonunun ardından daha çabuk yazmaktı amacım ama ben yazana kadar cuma oldu. Sanırım kahvenin verdiği enerji ile zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. 
Cumartesi ve pazar günleri (pazar günü doğum günümdü bu arada *-*) bir sürü kahve içip, güzel müzikler dinledik. Çünkü hep kıskandığımız İstanbul Coffee Festival'in organize ettiği kahve festivali vardı Ankara'da.  
Açık alanda (Bilkent Station) ve pek çok katılımcının olduğu bir festivaldi. Dolayısıyla da çok eğlendim, çok kahve içtim, çok fotoğraf çektim. 
Açık alanda olmasının verdiği enerji -hava kapalı olmasına rağmen- çok iyiydi. Müzik sesi kulağı tırmalamıyor, kalabalık hiç rahatsız etmiyordu. O yüzden uzun süre sıkılmadan vakit geçirdik.
Çoğunlukla İstanbul firmaları vardı. Ben de onların kahvelerinin tadına baktım genellikle. Federal Coffee, 06 Kahve Günleri'nde favorilerimdendi, yine öyle oldu. Federal lattesi diye bir gerçek var :p
Ayrıca latte de favorim Coffee Brew Lab ile Coffee Department oldu.
Kronotrop kahvesini Num Num'da içiyoruz ama Ankara'ya da gelsinler bence. 
Tasarım seramik ürünleri ile Atölye Modern dikkat çeken standlardan biriydi. 


Carnaval festivalin sosiscisi ^^ 
Sosis sevmediğim için denemedim ama bitmeyen kuyruğu ile bayağı iyiydi sanırım.
Nona, Brezilya'ya özgü bir çikolata markası. Daha önce yazmıştım, bir öğrencimin mezun olduğundan beri orada çalıştığını. Her bir çikolatada emeği var tatlı Büşra'nın. Onun adına hem gururluyum, hem mutluyum *-*
Nitrojenli kahve çok iyiydi. Çikolatalı denedim. 
Acımsı cold brew'ların aksine yumuşak bir tadı vardı. 
Girişte verilen çantadan çıkan dergide ilk dalga kahve akımı için kahve tüketmek, 2. dalga için kahveden keyif almak, 3. dalga kahve için ise kahveye saygı duymak ve takdir etmek (şarap, müzik ya da sanat gibi yaklaşmak vb.) yazıyordu. Güzel bir tanımlama olmuş. Baristaların harika sunumları, insanların çekirdekten bardağa olan süreci öğrenme isteği, farklı demleme yöntemleri ile festivalde yapılan tam da buydu. 

Yine olsun, hep olsun. Arz talep meselesi sonuçta ve Ankara'daki talep 3 günde 8000 kişinin katılımıyla anlaşılmıştır diye düşünüyorum ;)