Vegas, Cheesecake, Bellagio, Caesars Palace

31.10.08

Dün cheesecake sayıklamalarım sonucu dışarı çıktık. Vegas'ta gündüz ve gece çok farklı. Gündüz sessiz, ıssız, boş; hava kararmaya başlayınca ışıklarla kaplı, farklı, hareketli, eğlencenin sınırsız olduğu, bazen korkutucu bir yer.
ABD'nin en hızlı büyüyen metropolü ; her ay milyonlarca turist geliyor, yüzlercesi burada evleniyor ve en az birisi burada mutlaka intihar ediyor; ama Vegas'ta olan Vegas'ta kalıyor.
What happens in Vegas, stays in Vegas
Atlas dergisi aynen şöyle diyor Vegas için:
Dikkat! Las Vegas bir çöl kentidir. Ansızın sona erebilir. Sınırı nerededir bilinmez. Sınırı olmayanın sonu da olmaz sonsuzu da. Çöl zamansız bir yerdir. Sabahlar ilkbaharsa, öğlenler yaz, akşamlar sonbahar, geceler kış... Çölde tarih olmaz, anıt olmaz. Zamanın sınırları büyük boşlukta gözden kaybolur, silikleşir.
Dikkat! Las Vegas da zamansızdır. Örneğin gece ile gündüzün arasına çekilen çizginin yeri bir zaman sorunu değil, bir mekân sorunudur. Sokakta gece vardır, gündüz de; ancak sınırı otellerin ve sokakların ışıkları belirler. İçeride gece vardır, gündüz de. Oteller gündüz gibi aydınlıksa kumar salonları gece gibidir, karanlık...


Önce Caesars Palace'daki Cheesecake Factory'de amacıma ulaştım. Mekan güzel de çikolatalı cheesecake daha güzel. Önce kendimkini bitirdim, sonra sevgilininkini tırtıkladım, doymadım. Bazen böyle gözüm dönüyor ama gerçekten nefisti.

Sonra kocaman akvaryumdaki balıkları izledik. Renkleri öylesine canlı ki, resim gibiler balıklar. O sırada küçük bir gösteri başladı. Caesars'da her 30 dk.da bir aynı gösteri oluyor. Kral, oğlu ve kızı, üçü de robot. Ses anlaşılmıyor. Neyin savaşını veriyorlar anlamadık pek. Asıl dikkatimi çeken bu ve bundan çok daha güzel şovlara verilen önem ve ayrılan para. 100 dolardan fazla kişi başı fiyatı olan akıl almayacak şovlar var.
Las Vegas'ın ilk tematik oteli Cesars Palace bünyesinde her zaman ünlü isimler sahne almış. Girişteki dev panoda yetmişli yılların 'Love Story', 'Baba', 'Tiffany'de Kahvaltı', 'Paris'te Son Tango', 'Romeo ve Juliet' gibi pek çok filmin şarkılarını söyleyen Andy Williams yazıyormuş. Bugün aynı panoda Celine Dion ismi var.

Burada oteller lüks olmayı çoktan aşmışlar. Gerçekten muhteşem oteller var ama benim en çok sevdiğim otel 'Bellagio'. 'Ocean's 11' da George Clooney ve tayfasının kumarhanesini soyduğu otel! Dekorasyonu harika! Adını İtalya'nın 'Bellagio' yöresinden almış zaten. İtalya'yı görmek istediğim kadar var yani.

Her ay farklı bir projeyi ele alıp otelin bir kısmını o projeyi temsil edecek şekilde dekore ediyorlar. Bu ayın projesi 'Halloween' - Cadılar Bayramı

Otelin en sevdiğim köşelerinden birisi renkli camlardan yapılan, gramofon şeklindeki tavan dekoru. Şeker gibiler değil mi?




Ve de harika bir gösteri daha. Aslında resimlerle çok iyi anlaşılmıyor. Müziği ve suyun müzikle uyumunu izlemek, duymak gerek. O yüzden şu videoyu izleyebilirsiniz. Kısa ama idare eder. Genelde akşamları, her 15 dk. da bir farklı müziklerle su gösterisi oluyor.


İşte böyle. Gittiğimiz otelleri tanıtırım bundan sonra. Önce Halloween var tabii. Yarın taşınma işini halledip Strip'e gitmeyi düşünüyoruz, komik fotoğraflar çekmek için.

YAŞASIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ

29.10.08

Herkese ve herşeye rağmen ülkemde değişmeyecek olan tek şey
Cumhuriyet ve Ata'mıza olan inançtır.
Bir avuç kalsak bile güvenimiz, inancımız değişmeyecektir.
Nice 85. yıllara coşkuyla, inançla..
10. Yıl Nutku

Türk Milleti!
Kurtuluş savaşına başladığımızın 15'inci yılındayız. Bugün cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.
Kutlu olsun!
Bu anda büyük Türk milletinin bir ferdi olarak bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.
Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, Temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkarane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kafi göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir.
Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekasını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, milli birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür. Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakiki huzurun temini yolunda, kendine düşen medeni vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır.
Büyük Türk Milleti,
On beş yıldan beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vaat eden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, milli ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medeni alem, az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafıyla, atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Türk Milleti!
Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
Ne mutlu Türküm diyene!
Ankara, 29 Ekim 1933

EVİMİZ KESTANE KOKUYOR!

23.10.08

Mutlulukla bir ilgisi olabilir mi kestanelerin?
'Kesinlikle evet'
Bana göre kardan sonra, kışı kış yapan olgu kestane!
Burada kış yok amaaa kestane var.

Kakaolu Toplar

22.10.08

Yemek yapabildiğimi artık herkes biliyor :p Sıra geldi kurabiyelere :)) Ben 3 ay öncesine kadar mutfağa sadece yemek yemek için uğruyordum. Canım annem bana bir iş yaptırmazdı, zaten benim de iş yapayım gibi bir isteğim hiç olmazdı. Utanarak söylüyorum ki üniversitede beslenme eğitimi aldım. Üstüne bir de her ne kadar tezi tamamlamamış olsam da y.lisans eğitimi aldım. Atölye derslerinde arkadaşlarım uygulama kısmıyla ilgilenir, ben de hesap kitap işlerini üstlenirdim. Yani içinde ne kadar protein, vitamin vs. var, onları hesaplardım. Yemeklerin nasıl yapıldığını temel olarak bilirim ama pratik yok-tu. Artık olmaya başladı. Zevk de almaya başladım bu işten. Sanırım yapabildiğimi gördükçe, güveniyorum kendime. O yüzden büyük bir hevesle annemin başını ağrıtmaya başladım. Bana pasta tarifleri ver, nasıl yapılır? diye. Burada tam olarak bir düzen kurmadığımız için eksiklerimiz var. Mesela mikserim yok. O yüzden annem mikser kullanmadan yapabileceğim tarifler verdi. İlki üstte resmini gördüğünüz toplar. Annem yapardı ve ben kahvemin yanında afiyetle yerdim. Şimdi yine kahvemin yanında eşlik ediyorlar bana; ama bu kez kendim yaptım :) Acemi şansımıdır nedir, çok güzel oldular. İlk fırsatta mikser alacağız ve ben kekler de yapacağım. Hazır azmetmişken ne var ne yok yapayım :)
Şimdi gelelim tarife;
Malzemeler:
1 paket oda sıcaklığında eritilmiş margarin (sıvıyağ veya tereyağı)
3 yumurta
3-4 yemek kaşığı toz şeker
3 yemek kaşığı kakao
1 paket kabartma tozu
3 su bardağı un
Şerbeti için; 1 su bardağı kadar su ve 1 su bardağı kadar toz şeker
Yapılışı:
Yumurta, yağ, toz şeker ve kabartma tozunun bir kısmını karıştırıyoruz. Kabartma tozunun kalan kısmını ve unu azar azar ekleyip hamur haline getiriyoruz. Kulak memesi yumuşaklığına geldiğinde (bir gün bu cümleyi kuracağımı hiç düşünmemiştim) hamurumuz hazır oluyor. Ceviz büyüklüğünde toplar yapıyoruz ve 180 derece fırında pişiriyoruz. Bu arada şerbetimizi kaynatıp, soğumaya bırakıyoruz. Kakao toplarımız fırından çıkınca ve şerbetimiz soğuyunca, her bir topu şerbete bandırıp, üzerine hindistan cevizi yapıyoruz. Tabii ki isteğe göre fındık, antep fıstığı vs. tercih edilebilir.
İşte bu kadarr.. Sonra da çayımızı ya da neskafemizi alıp, mmm.. nefis olmuş sesleri eşliğinde afiyetle yiyoruz :)

BAŞLIK YOK!

21.10.08

Bugün karamsarım. Bu yazımda arkadaşımdan kötü bir haber aldığımı yazmıştım. Üzerinden neredeyse 3 ay geçti. O, tedavisiyle uğraşıyor. Kemoterapileri başladı, tahmin edeceğiniz gibi zorlu bir süreç. Herşey normal seyrinde ilerliyor neyse ki ama keşke yaşamasaydı diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Sonra Anıl arkadaşımızın yaşadıkları. Kendisini tanımıyorum; zaten tanımam da gerekmiyor durumunu anlamam için. Gencecik bir insan ve yaşaması uygun ilik nakline bağlı. Bunun için düşünülenden çok fazla insan seferber olmuş durumda, herkes bir umut kan vermeye gidiyor. Buraya kadar herşey umut verici evet ama, ya sonrası? Kapıdan geri çevrilenler, günde bilmem kaç taneden fazla kan alamıyoruz cevabıyla karşılaşanlar.. Neymiş efendim 'devletin verdiği ödenek' bu kadarına yetiyormuş. Bu nasıl bir düzendir ki çağın illet hastalığında devlet günde 10 kişiden fazlasına ödenek vermesin. Büyüklerimizin! bilmem kaç milyonluk arabalarının her türlü masrafını karşılamaya gücü yeterken devletin, hastalıklarda parası bitsin. Olacak iş değil ama oluyor. İnsana verilen değer bu kadar çünkü. Çünkü onların çocuklarına, eşlerine, yakınlarına hiçbir şey olmuyor/olmaz! Bir de bu kötü durumdan bile kazanç sağlamaya çalışan uyanıklar varmış ya kanım dondu. Para topluyorlarmış Anıl adına. Bas bas bağırdı neyse ki herkes, para değil istenen diye. Aile bu rezillerle mi uğraşsın, canlarıyla mı uğraşsın. Gerçekten dayanması çok zor bir durum.
Hayatta hiçbir şeyin garantisi YOK! Benim arkadaşımın bundan 3 ay önce hiçbir rahatsızlığı yoktu. Bir anda oldu herşey. Anıl, ona keza öyle. Sabaha sağlıklı bir insan olarak uyanamamak çok uzak birşey değil maalesef ve değerini kaybedince anlıyoruz. Geçen zamanda istediğim, direttiğim ya da elde edemediğim abuk sabuk şeylerde bunu düşünüyorum hep. Sağlıklıyım ya hiçbir şeyin önemi yok!
Dilerim bu savaştan galip çıkarlar!

P. S. I LOVE YOU

18.10.08

Sometimes there's only one thing left to say


... ağladım,
bazen güldüm,
tekrar ağladım,
düşündüm,
kaybetmekten korktum,
sımsıkı sarıldım..

SUNSET PARK

17.10.08

Bugün eşimle hava almak için Sunset Park'a gittik. Şehrin içinde, yapay bir gölün ve yürüyüş parkurlarının olduğu bir park.
Neşeli neşeli geldik. Ben üstteki fotoğrafları çekerken güvercinler bir anda hareketlendi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, eşim aşağıdaki cani adamı gösterdi.
Arabasının arkasındaki kafesi açıp, yem koymuş sanırım. Tüm güvercinler arabaya uçuşmuş ve kafesi kapatmış. Ben hareket halinde görebildim ancak. 1-2 dk. içinde kaçırdı güvercinleri. İlk karedeki teyzeyle birlikte baktık öylece. Ne gibi bir çıkarının olduğunu çok merak ediyorum. Satacaktır heralde de, kime ve neden? Orasını anlamadım. Dünyanın neresinde olursak olalım bu insancıklardan görmemiz olağan, maalesef!
Sonra oturduk gölün kenarında. Ördek ve kaz vardı bir sürü. Onlara ekmek ufağı veren iki minik ise güvercinlere eziyet eden cani adamdan sonra ibret vericiydi. İkisi de ne kadar sevimli değil mi?
1-2 saat kaldık orada. Gelirken aldığımız kahvelerimizi içtik, muhabbet ettik. Daha önce Starbucks tercih ediyordum; ama bundan sonra Dunkin Donuts favorim. Şekerli, kremalı kahveleri, benim evde yaptığımdan daha güzel :) Fotoğraflar çektik, çimlerde debelendik ve döndük :) Söylemeden geçmeyeyim, gölde balık tutan dingiller vardı. Zaten yapay göl. Balık tutma hobin varsa tut, sonra bırak balığı yaşasın değil mi? Yemeseler ölecekler sanki. Düzenekle gelmişler bir de, sanırsınız açık denizde balık avlıyorlar.

Anne, yemek yapabiliyorum!

14.10.08

Sihirli Eller'in yaptığı Hasan Paşa Köftesi'nden ben de yaptım ve çok sevdim. Patetes püresini normalde de çok severim, böylesi daha da güzel oldu. Sihirli Eller'den farklı olarak köftelerin üzerine püreyi koyduktan sonra domates sosu döktüm. Ardından da kaşar rendesi koydum. Denemenizi tavsiye ederim, nefiss..
Ayrıntılı tarif burada !
Yanına da bezelyeli ve mısırlı pirinç pilavı yaptım ki burada en fazla yaptığım şey pilav :p Gün geçtikçe de güzel yapıyorum :)
Yemek yapmanın çok eğlenceli bir faaliyet olduğunu düşünüyorum. Bu cümle beni yakınen tanıyanlar tarafından şaşkınlıkla okunurdu eminim :) Burada imkanlarım kısıtlı aslında; ama yine de seviyorum. Bu konuda bana büyük yardımları olanlar ise; msn.deki canım annem ve bir tıkla bir çok şey öğrenmemi sağlayan Klasik Tatlar ile Portakal Ağacı :) Özellikle Klasik Tatlar'daki tarifler benim gibi yeni başlayanlar için gayet açık!

YENİ KİTAPLARIM YOLDA !!

13.10.08

Burada bahsettiğim kitaplar bitti!

Canan Tan'ın her iki kitabını da severek okudum; ancak aynı yazarın kitabı olduğu anlaşılacak çok ortak yön vardı. Yani başka kitaplarını da okusam sıkılırım gibi geldi. Buna rağmen her iki kitapta akıcı, sade bir dille yazıldığı için sıkılmadan hemencecik okudum. Hatta "Yüreğim Seni Çok Sevdi" deki Aslı eşimle aramızda diyolaglara bile sebep oldu. Ben kitabın konusunu falan anlamıştım. Konuyla alakasız bir anda;
Eşim: Aslı ne yapıyor?
Ben: Aslı kim canım?
E: Kitaptaki Aslı
B: Haa :p N'apsın ya sorma. Robin ile evlenecek?
E: Yapma ya, peki Murat ne olacak?
B: Bilmiyorum.
İşte böyle.. Bu denli bizden biri oldular. Sonra Maeve Binchy'nin kitaplarına başladım. İkisi de kötü değildi; ama biraz sıkıldım sanki. Ardından Boleyn Kızı'na başladım. Ben devam ederken eşim aldı, okumaya başladı. 2-3 günde bitirip bana geri verdi. Kendisi roman okumayı hiç sevmez üstelik. Günlerce ders kitaplarını okur, ansiklopedi olsa onu okur. Romana gelince okumayı sevmiyor. Sanırım Boleyn Kızı'nı tarihi romanı olduğu için sevdi. Okurken de epey bir söylendi krala :) Kitap 820 sayfa ve sürükleyici. Ne olacağını biliyorsunuz, gayet yavaş ilerliyor; ancak okumaya devam etmek istiyorsunuz. Söylemeden geçemeyeceğim, sarayda olanlar mide bulandırıcı düzeyde :) Genel olarak eğlenceli bir kitap olmakla birlikte daha kısa tutulabilirdi.
Sonuç olarak kitaplarım bitti!! Fakat, canım eşim üzülmeme fırsat vermedi ve az önce yeni kitaplarımın siparişini verdik. Kendisine buradan da bin teşekkür ediyorum. Kitap Yurdu'ndan aldık. Fiyatları uygun ve kargo ücreti PTT ile 11 ytl. Koskoca bir okyanus geçeceği için çok uygun geldi. Yurtiçinde bile 4-5 ytl tutuyor kargo ücreti. 13 gün sonra benim olacaklar, heyecanla bekliyorum. Tek sorun var; acaba önce hangisine başlasam? :))
Orhan Pamuk-Masumiyet Müzesi
Zülfü Liveneli-Sevdalım Hayat
Khaled Hosseini-Uçurtma Avcısı
İnci Aral-Safran Sarı
Selçuk Altun-Senelerce Senelerce Evveldi

Eternal SunshIne of the Spotless MIND / SİL BAŞTAN

10.10.08

I already forget how I used to feel about you

Biraz karışık ama farklı bir film. Zaten en iyi özgün senaryo oscar ödülü sahibi. Jim Carrey ve Kate Winslet başrollerde. Jim Carrey alıştığımızın dışında bir rolde bence. Çünkü ben onu komedi filmleriyle özdeşleştiririm. Kate Winslet'de çok başarılıydı; ayrıca değişik renklerdeki saçlarıyla da çok sevimliydi.
Film bittiğinde düşündüm bende, 'imkanım olsaydı anılarımı sildirir miydim?' diye. Sanırım cevabım hayır. Hatırlamayı hiç istemediğimiz anılarımız bile bize ait, yaşamımızın bir parçası. Farkına varmadan o hatırlamak istemediklerimiz öğretiyor bize pek çok şeyi.
Çok yeni bir film değil, o yüzden çoğu kişi tarafından izlenmiştir. Yine de izlemeyenler için tavsiye ediyorum ben. Ayrıca IMDb'de en iyi 250 film arasında 57. sırada.
Ayrıntılar için buraya ve buraya bakabilirsiniz.

1. YAŞA DAİR 179. YAZI:)

9.10.08

Blog yazmaya başlayalı 1 yıl oldu !!
Geçen günlere dair notlar alırken yepyeni dostlar kazanacağımı hiç düşünmemişim. Gerçekten anlık bir hevesti. Şimdi diyorum ki: "İyi ki o an ki hevesimi ciddiye almışım". İyi-kötü anımı paylaştığımda benimle üzülen-sevinen insanların varlığını bilmek çok güzel. Üstelik bu öyle bir şey ki; çıkarsız, beklentisiz... Yakından tanıdığımızı düşündüğümüz insanların sırt çevirdiğini gördüğümüz bir dünyada, güvensizliği hep dile getirilen internet ortamında böylesine güzel dostluklar edinmekten dolayı çok mutluyum. Gerçek hayatta tanımak başka olurdu elbette ama en az gerçek hayattaki kadar çok tanıyıp, sevdiğimi düşünüyorum sizleri...
Teşekkürler herşey için…
İyi ki varsınız…

Sobe / Visulog

4.10.08

Sobeler ardı ardına biliyorum ama yazmak lazım :) Bu kez Aslı tarafından sobelendim. Visulog'a girip testi yapıyorsunuz ve görsel DNA'nız ortaya çıkıyor.

Ben şöyle bir sonuç aldım:

Ruh Hali SofistikeZevk seçimin dış görünüşüne çok önem verdiğini gösteriyor. Dışarıya güzel gözüken kendi içinde de mutlu olur öyle değil mi? (Zevkli olduğumu söylerler ama 2. cümleye her zaman 'evet' diyemem)Romantik sayılırsın ve egzotik olan herşeye ilgin var. Saçlarında denizden gelen esintiyi, teninde güneşi hissetmeyi seviyorsun. Ayakkabılarından kurtul.. keyfini çıkar.. işte bu (Mecbur kalmadıkça ayakkabılarımdan kurtulmak istemem)
Müzik, hayatının orjinal film müziği ve senin için parça indirmek adeta bir tutku. Odaklanmanı ve konsantre olmanı sağlıyor, vazgeçilmez bir parçan. Kapatmakta zorlanıyorsun. (Çok abartılı olmuş)Sanatta yetenek ve incelik arıyorsun. Detaylara karşı hassas bir bakışın var. (Detaylar, benim için her zaman önemlidir)

Eğlence HiperaktifTatilde deniz, kum ve güneşin olduğu her yere gidebilirsin. Sürekli aktivitelere ve turlara katılmak sana göre değil. Tatil, pilleri yeniden doldurmaktır. (Tatil yerim bir otelse aktivite olarak animasyonlara katılmam ama turlara büyük bir zevkle katılabilirim. 'Tatil, pilleri yeniden doldurmaktır' !!)Bütün hayatın böyle geçmeyeceğini bilerek, fırsatını bulduğunda kendini şımartmayı seviyorsun. İyi göründüğünde iyi hissediyorsun. Kendini şımartmaya hep hazırsın. Tabii bu kadar iyi görünmek biraz zaman ve para kaybı demek, biliyorsun ! (Kesinlikle)Seni rahatsız eden şey nedir? Etrafındakilerin daima bakımlı, sıkı vücutlu ve çekici gözükmelerini istiyorsun. Kilolu, tüylü, kıllı hiçbir şeye tahammülün yok. (O kadar çok ilgilendirmez beni başkaları. İnsanları olduğu gibi kabul ediyorum ama aşırı kıllı bir erkekten de uzak dururum :p)

Alışkanlıklar Keyif düşkünü
Asla yeteri kadar dinlenemiyorsun.Ya çok meşgulsun, ya miskin hatta belki de biraz tembel? Her ihtimalde de uyuklamak en iyi arkadaşın bazen de en kötü düşmanın.. (Aynen katılıyorum)Evinde modern ve "cool "bir zevkin var.Tarz yaratan birisin. Dekorasyon sadece fonksiyonel değil, tarz sahibi de olmalı. (Evet)Tercih ettiğin içecek sakinlik ve alışkanlıkların konforuna olan sevgini temsil ediyor. (Kahvenin temsil gücü çok ilginçmiş :p)
Aşk Ateş böceğiAşk senin için uzun bir bağlılık demek. Kendini adamak, fedakarlık ve sevecenlik.. (Aşk emek ister! -selvi boylum al yazmalım-)Senin için özgürlük kıyafetlerinden kurtulup doğanın kucağına atlamak.
(Burası biraz karışık)
Kendinle barışıksın ve her zaman ilk harekete geçen olmaktan çekinmezsin (Kesinlikle)

Bu sobe de burada biter. Ben kimseyi sobelemiyorum. İsteyen herkes testi yapıp, sonucu paylaşabilir!

.. KARIŞIK

2.10.08

* Türkiye'de bayram sabahı olduğunda yakınlarımızı aradık. Çok sevindi herkes. Ben birazcık kötü oldum tabii ki; ama onlara belli etmedim.
* Biz de bayramın ilk günü buradaki bazı Türklerle yemek yedik. 40-50 kişiydik sanırım. Değişikti. Restorantta Türk Sanat Müziği falan çalıyordu :) Çocuklar büyüklerin ellerini öpüp, harçlık topluyordu ama ingilizce konuşarak. Zaten pek çoğu tam olarak Türkçe konuşamıyor. Yine de ucundan köşesinden Türk geleneklerini yaşatmaya çalışmaları güzel. En çok ilgimi çeken masamızda oturan Türk çiftti. Kadın 50 li yaşlarda, erkek 60 lı yaşlarda ama gayet bakımlılar. Asıl ilginç olan 1 ay önce bebekleri olmuş. Daha da ilginç olanı ise kadının fiziğiydi. 'Taş gibi' diye bir tabir vardır ya aynen öyleydi. Ne bir kilo, ne bir sarkma. Hayran kaldım :)
* Canınız sıkılıyorsa Made Of Honor izleyebilirsiniz. Türkçe'ye Gelin Benim Olacak şeklinde çevrilmiş. Sonunda ne olacağını bildiğiniz, klasik bir duygusal-komedi. O yüzden çok fazla birşey beklemeyin ama bence eğlenceliydi. Dikkatimi çeken birşey oldu filmde. Esas oğlan "Tom" Starbucks'daki kahve bardağı kılıflarını (elimizin yanmamasını sağlayan kartonlar) icat eden kişi. Tanesinin 1 cent olduğunu söylüyor. Düşünsenize Amerika'da günde kaç milyon kahve tüketildiğini. Basit bir icat insanı ne kadar çok zengin edebilir görün. Demem o ki; hiçbir fikir küçümsenmemeli, yeter ki basit bir ihtiyacımızı karşılasın.
Fragmanı ve konusu burada!
İzlemek isteyenler için iyi seyirler ;)
* Sonra bu siteyi gezin. Ben elimdeki kataloğa bakıp, sitede de isteklerimi pekiştiriyorum. Kışlıklar, çizmeler çok güzel ama burada bu kadar kalın giyinecek kış olmuyormuş. Pijamalar da harika!
* Banu'nun önerisiyle Michaels'e gittim. Kendisine çok teşekkür ediyorum; çünkü pek çok boncuk, takı malzemesi ve binbir çeşit hobi malzemesiyle karşılaştım. Şimdi yapıyorum yeni takılar. Yakında beğeninize sunulacaklar. Ayrıca kısa bir zaman önce yaptığım takılardan bazılarını sattım. Sattığım paraya da yeni malzemeler aldım :)
* Geldiğimden beri çoğunlukla evdeyim, dışarıya da arabasız çıkmıyoruz. Haliyle kilo almaktan korkuyordum; fakat yeni baskülümüzden güzel bir haber aldım. Aynı kilodayım :)
* Az daha unutuyordum. Burada bahsettiğim ürünleri kullanmaya başladım ve çok memnunum. Bir kere yüzüm pul pul görünmüyor. Gerçekten doğal bir görüntü veriyor.Benim gibi az makyaj yapmayı seven ve doğal durmasını isteyenler için ideal. Fırçaları çok kaliteli ve yumuşak. Kalıcılığı oldukça iyi. Küçük bir zerre allık, oldukça iyi renk veriyor. Yalnız benim yüzümde derin sivilce izi yok ama olanlar varsa pek kapatacağını sanmıyorum. Onlar için ayrıca kapatıcı kullanmak lazım. Sonuç olarak ben memnun kaldım. Kullanmak isteyenlere tavsiye ediyorum.