DİYET DİYET DİYET

23.11.14

Uzun bir zaman sonra tekrar 'sağlıklı beslenme' çalışmalarına başladım. Çünkü Ankara'ya yerleştiğimizden bu yana okulda sürekli yiyecek üretmek, arkadaşlarla uzun geceler boyu zaman geçirmek, çok sık dışarı çıkmak vs. ile ipin ucu kaçmıştı. Toplamda çok kilo almadım belki ama yağ oranım arttı. Çünkü bazı günler neredeyse sadece karbonhidrat ile beslendim.
Yapmam gerekenleri de yapmamam gerekenleri de çok iyi bildiğim halde oralı olmadım. Zaten yemek yemeği oldum olası sevmişimdir. *-* 
Sonuçta dur demek için kolları sıvadım ancak beni disipline sokacak birine ihtiyacım vardı. Bir diyetisyene gitmeye başladık arkadaşımla birlikte. 3. haftadayım şu an ve 2 haftanın sonucu: 1.3 kg verdim. 1.5 kg yağdan gitti. 200 gr. da kas-su kazandım.  
Sürekli hale getirmemiz gereken şeyleri yaptığımızda zaten kilo kaybediyoruz.
Diyet demek yerine doğru beslenme demek daha doğru o yüzden. Şu kahvaltı aslında o kadar doyurucu ki, bunun yerine nutella, reçel, bol ekmek yemek anlık mutluluktan başka bir işe yaramıyor.
Gün içinde saçma sapan şeyler yiyince esas yemem gereken şeyleri es geçiyordum ki ben meyve yemeği de çok severim. Zaten benim sorunum hiçbir zaman yiyecek seçmek olmadı. Hatta seçmiyor olmam sorun oldu bence :p Şimdi ara öğünleri atlamıyorum ve meyve, badem, ceviz, fındık en iyi dostlarım. Nerede olursam olayım! ^^
Bir türlü alışkanlığa dönüştüremediğim şey su içmek! Maalesef yaz-kış fark etmiyor, susamıyorum :( İçmekte zorlanmıyorum yani öyle içince midem bulanıyor durumları falan olmuyor. Sadece ihtiyaç duymuyorum dolayısıyla da içmiyorum.
Şu an yanımda şişe ile geziyorum. Evde en çok oturduğum yere su dolu bardak koyuyorum ki unutmayayım. 2 haftada etkisini gösterdi, aynı zamanda tok tutuyor. 1.5 litre ile başlayacaktım ama 2 litreyi rahat içebiliyorum şimdilik.
Dışarı çıkarken ve işe giderken yanıma ara öğünümü alıyorum çoğunlukla ama unuttuğumda oluyor, düşündüğümden daha uzun süre dışarıda kalıyorum ya da ıvır zıvır yemek isteyebiliyorum. O zaman wasa'lar güzel birer alternatif oluyor. Diyetisyenim yiyebileceğimi ancak kalorisine göre dengelemem gerektiğini söyledi. Zaten bunu tamamen öğrenip, uygulayabildiğimizde olay bitiyor. Yemek istediklerini ye ama yeterli ve dengeli!
.
Bunlar dışında yürümeye çalışıyorum sık sık. Düzenli olmuyor ama ihmal de etmiyorum.
Motivasyon zaten tavan :) Her şey güzel yani, umarım sürekliliği de olacak.

RECEP AMCA

20.11.14

"Üzülüyorum, isyan ediyorum, sokağa çıkıyorum, yemek yiyorum, hatta gülüyorum. Bir gün uykusuz kalsam, ertesi gün uyuyabiliyorum. Başkalarının felaketinde şükrettiğim hayatımı 1-2 gün sonra yeniden sorgulamaya başlıyorum. Sonra bir fotoğraf görüyorum, bir haber okuyorum, ağlıyorum çaresizliklerine, geride kalanlara, çocuklara...
Gün içinde defalarca unutup, defalarca hatırlıyorum onları. Bazen böyle olmasına kızıyorum ama ateş en çok düştüğü yeri yakıyor. Şimdi ne yapacaklar? sorusu beynimi kemiriyor, cevabını maalesef bulamıyorum. Bu düzenin değişeceğine, suçlu 'güçlülerin' cezalandırılacağına dair umudum ise hiç yok. En büyük dileğim bundan sonraki hayatları olabildiğince kolay olsun." demiştim Soma'daki maden faciası olduğunda.

Günlerce perişan olduk, izledik, ağladık. Sonra unuttuk.
Günler geçti. Ermenek faciası oldu. Çöken asansör, inşaat vs. saymıyorum bile. Sebepler farklı, acılar aynı ve maalesef ki bitmiyor. Neredeyse her gün yeni bir acıya uyanıyoruz.

Dün Ermenek'te kaybettiğimiz bir işçinin cenazesinde babasının giydiği yırtık lastik ayakkabılar gündemdi. Ezildik o ayakkabıların altında. Sahip olduklarımızdan utandık.  'Oğlumun borcu varsa öderim ben maaşımla' (muhtemelen cüzi bir miktarda fakirlik maaşı alıyor üç ayda bir) diyor. Devletin verdiği ayakkabı için 'ayıp olur diye kabul ettim' diyor. Ah be amcam bu devletin yemediği kalmadı, sen sana verilen bir lastik pabuçtan utanıyorsun. Sendeki gurur, saflık hepimizde olsa keşke... 

Keşke bu kadar hırs olmasa, keşke devlet bu canlar gitmeden önlem! alsa, keşke ölen bir evladın diyeti lastik pabuç olmasa, keşke bu derece fakirlik, bu derece gelir adaletsizliği olmasa... Çok zor değil mi tüm bunlar? Bu ülke için çok zor...

HAFTA SONU ♥

18.11.14

Burçların özelliklerinden hiç anlamam. İnsanın doğduğu ayın/günün karakteristik özelliklerini belirlediğine inanmam, daha doğrusu böyle bir şey var mı yok mu bilgim yok, ilgilenmiyorum diyelim.
Ancak sosyal ortamlarda burç konusu konuşulduğunda ikizler için dengesiz denir *-*
Sağı solu belli olmaz. Ağlarken güler, olmaz dediğini 2 dk. sonra savunur vs.
Gerçi bir arkadaşım tanıdığım en tutarlı ikizler sensin diyor bana!
Neyse lafı bu kadar uzatmamın sebebi, ben aslında yalnız olmayı, yalnız bir şeyler yapmayı hiç sevmem. Yemek yemem, gezmem, film bile izlemem ama bazen de çok seviyorum yalnız olmayı ve çok zevk alıyorum. Yani cidden ortası yok. Sorsan hiç sevmem yalnızlığı der kestirip atarım aslında ama yalan! Seviyorum :) Evde tek başıma vakit geçirebiliyorum sıkılmadan. Dışarı çıkıp, alışveriş yapıyorum. Kahve içiyorum, yemek yiyorum.
Öyle bir dengesizlik işte..
Cumartesi, pazar, pazartesi eşimin işleri olduğu için tüm gün yalnızdım.
Cumartesi kahvaltı yaptım ve kulaklığımı takıp yürüdüm, yürüdüm. Ara sokaklarda yerlerde yapraklar oluyor ya çıldırıyorum. Sonbahar açık ara önde en sevdiğim ay {umarım eski postların birinde sonbaharı hiç sevmem yazmamışımdır :p} İyi ki mevsim bu kadar renkli ve güzel, çünkü ben yürümeyi de pek sevmem. Tamamen tembellikten. Şu ara diyetsel durumlar olduğundan {bu başka bir post konusu olacak} yürümem gerekiyor. Tempolu yürüyüşü Frank Sinatra dinleyerek yapmak biraz tuhaftı, adam sakin sakin söylerken uyumak daha mantıklı olabilirdi çünkü ama bence çok keyifliydi.
.
Can Dündar'ın Deniz Gezmiş'in abisinin anılarını yazdığı kitabını alacaktım. İlk durağım kitapçı oldu. Sonra kahve alıp, parkta oturdum ve kitabı neredeyse yarıladım.
Fotoğraf çekmeyi elbette ki ihmal etmedim ♥
Pazar günü kaldığım yerden devam ettim -ki tadı damağımda kalmıştı. Yine oturdum parkta, yine fotoğraf çektim.
Pazartesi açık hava yürüyüşüne avm'de ekledim.
Yalnız alışveriş yapmak eğer bir de hafta içiyse çok güzel olabiliyor. Mağazalar boşken rahat rahat hareket ediyor insan.
O kadar yürüdüysem bir ödülü olmalı tabi dedim ve dönüşte karanfilleri de aldım yanıma.
Yalnız ve güzel 3 günüm {3 gün gayet ideal, daha uzun olsaydı sıkılabilirdim} böyle son buldu.

BEYPAZARI | ANKARA

12.11.14

Mayıs ayında gitmiştik Beypazarı'na. Ankara'ya yaklaşık 1.5 saat uzaklıkta küçücük bir yer.
Pazar günü gittiğimiz için müzeler kapalıydı ama hava güzeldi ve dar sokaklarında turlamak, sergilerden değişik otlar almak hoşumuza gitmişti.
İlk önce Hıdırlık Tepesi'ne gittik ve ilçeyi tepeden izledik.
Ben nedense daha büyük düşünmüştüm ama bayağı küçük bir ilçe. Tepeden inince rastgele sokaklarda turladık ve çarşıya geldik. Sanırım İmaret Meydanı diye geçiyor bu gümüş dükkanlarının, yöresel ürün satan dükkanların bulunduğu meydan.
Pazar günü olmasaydı müzeleri de gezmek istiyorduk aslında. Yaşayan Müze'de çeşitli el sanatları (ebru gibi) uygulamalı olarak gösteriliyor, gözleme vs. yaptırılıyor ziyaretçilere bildiğim kadarıyla. Hatta kurşun dökme de yapıyorlarmış ücret karşılığı ki zaten her yerde nazara bire bir diye üzerlik otu da satılıyor.
Yemeğimizi tavsiye üzerine Tarihi Taş Mektep'te yedik ve memnun kaldık. Fiyatlar çok uygundu. Toprak kapta güveç, Beypazarı sarması çok güzeldi.
Eve dönerken meşhur 80 katlı baklavasından aldık, gerçekten lezzetliydi. Ben Beypazarı kurusu sevmediğim için almadım ama seveni çok onun da..
... ve tabii ki havuç suyu içmeden dönemezdik. ^^
Gümüşçüleri de gezdik, çok farklı bir şey bulamadım açıkçası ve bence pahalıydı.
Standın birinden el dokuması örtü, birinden de zahter, meyve kuruları, domates kurusu aldık annemle ve ayrıldık Beypazarı'ndan.
Dönüş yolunda İnözü Vadisi'ne uğradık. İnözü Çayı'nın aşınmasıyla oluşmuş vadi de su yok denecek kadar azdı. Etrafındaki mesire yerleri gayet huzurluydu. Çayımızı içip yola devam ettik.
.
Ankara'dan sıkıldığınız bir hafta sonu nereye gitsek diye düşünürseniz Beypazarı güzel bir alternatif olabilir.

UNUTURSAM FISILDA & PEK YAKINDA

11.11.14

 Uzun zamandır sinemada film izlemiyorduk. Eskisi kadar da sevmiyorum zaten, sanırım en çok istediğim zaman ara veremediğimden sıkılıyorum, sürükleyici olsa dahi. 2 dk. gezip gelme isteği oluyor. ^^ Kısa aralıklarla iki filme gittim bu ara, bayağı idare eder artık beni.
Unutursam Fısılda bildik bir Çağan Irmak filmi.
Çok beğendim ve çok etkilendim. Çünkü Alzheimer hastalığının tüm evrelerini babaannem ve dedem de gördüm. Ne kadar berbat, çaresiz hissettiren bir hastalık olduğunu biliyorum. Filmin esas konusu bu gibi görünse de pek çok konu işlenmişti ayrıca ve şimdiki/geçmiş zaman geçişleri çok başarılıydı bence, çok benziyordu oyuncular birbirine. Ayrıca hepsi de çok iyiydi.
Müziklere ise hiç girmiyorum bile, Kenan Doğulu şarkıları olduğunu bilmesem kesin eski zaman şarkıları derdim. O dönemin ruhu çok iyi yansıtılmış ve Farah Zeynep Abdullah mükemmel seslendirmiş. Hani güzeldi ama sinemada izlemeye de gerek yok diye yorum yaparız ya hiç öyle değil, gidin izleyin bence!
♪ ♫ Gel ya da Git 
Pek Yakında bildik bir Cem Yılmaz filmi değildi ama bence çok güzeldi. Çok tadındaydı, nahifti. Çok beğendim. Recep İvedik ile kıyaslayanlar olmuş, büyük bir hakaret bu! İnsanlar gereksiz bir beklentiyle gidiyor sanırım ve ince esprileri görmezden geliyor. Nahif olduğu kadar da komikti bence.
Tüm oyuncular çok iyiydi, en en favorim Zafer Algöz'dü ;)
Gidin, izleyin lütfen!

HAVADAN SUDAN

7.11.14

Sabahları okula giderken o kadar soğuk oluyor ki, azıcık mesafede donuyorum. Dönüşte ise o mont, şal, hırka vs. nasıl fazla geliyor. Sabah-öğle-akşam arasındaki hava sıcaklığı farkı 3-5 derece ile açıklanamaz Ankara'da!
Yine de çok seviyorum bu şehri. Özellikle bahar aylarında bin kat artıyor sevgim.
Böyle karmaşık duygular işte, üşütse de, zaman zaman sıksa da seviyorum. ^^
.
Mutlu hafta sonları!

#ojesizgezmeyenlerkulubu

5.11.14

Eskiden beri takip edenler oje sürmeyi, oje almayı ne kadar sevdiğimi bilirler.
Market alışverişine gittiğimde dahi oje almışlığım çoktur ki bu sebeple aynı renkten bir kaç tane aldığım, alıp hiç kullanmadığım ojeler oluyor. Zaman zaman temizliyorum ama çoğunlukla kıyamıyorum tabii ya da artık almayacağım deyip almaya devam ediyorum vs.
Instagramda ki #ojesizgezmeyenlerkulubu hashtagi ve hesabı bu sevgimi perçinledi son zamanlarda.
{H&M, Fluid Metal}
{Flormar, 127}
Bu fotoğrafım All dergisi Kasım sayısında çıktı *-* 
{Pastel, 123}
{Pastel, 11}
{Flormar, 451}
{Essence, Absolutely Blue }
{Maybelline, 15 Candy Apple}

EYMİR'E GİDELİM Mİ?

4.11.14

Hafta sonu hava çok soğuk değilmiş.
Ağaçlar rengarenk, yapraklar hala yerlerde...
Hadi o zaman ^^

BEN GELDİM

3.11.14

7 ay uzak kalınca insan nereden başlayacağını bilemiyor. Geçen zamanda bir kaç kez yazma teşebbüsünde bulundum aslında ama hepsi de "amaaan sonra yazarım" ile son buldu. Hayatımda köklü değişiklikler olmadı, bu tabii ki yazmama sebebi değildi. Çünkü bu blog tam 2007 Ekim'den beri var ve tek amacım iyisiyle kötüsüyle hayatımı arşivlemek.
O yüzden eskisi gibi ne yaşadım, nereye gittim, ne okudum, ne düşündüm, ne beğendim yazmaya devam edeceğim. Biliyorum ki yazdıkça yazası gelir insanın.
.
Madem öyle 'yeniden merhaba'