Son zamanlarda kitap okumayı çok ihmal ettim ben. Fırsatımın olduğu zamanları hep başka bir şey ile değerlendirdim. Öyle böyle derken koca kış geçti. Tatille birlikte hızlı bir giriş yaptım. Alındıktan sonra kitaplığa kaldırılan bir kitapla başladım.
"Uyuyana Kadar" kimilerinin hiçbir şey kazandırmaz bana dediği kitaplardan. Bense bu şekilde kategorilendirmiyorum kitapları, zaman kaybı olarak da görmüyorum. Okuduğum süre içerisinde ki bu süre 2-3 gün kadardı, merakla bekledim sonunu. Hatta harika bir pazar kahvaltısının arasında dahi merakıma yenilip okudum. Dolayısıyla iyi zaman geçirdim. Benim için kriter bu olduğuna göre tavsiye ediyorum.
Mino'nun Siyah Gülü, film tadında bir kitaptı. Sadece kapağı bile insanı başka başka yerlere götürüyor. Salt sonunu merak ettiğim değil, tam tersi her bir cümlenin tadını çıkardığım bir hikayeydi. Çok sıcak, çok hüzünlü.. Deniz'i en güzel anlatan şarkılardan biri şimdi daha çok anlam kazandı.
{Annemin yaptığı vişne suyu eşliğinde okuduğumdan, her vişne suyunda bu kitabı hatırlayacağım.}
Kahperengi ise okuduğum ikinci Hande Altaylı kitabı. Öncekini de yazmıştım bloguma. Ankara yolunda başlayıp, eve dönüş yolunda bitirdim. Hikaye çok bildik ama insanı hemen içine alıyor. Yormuyor, sıkmıyor, bitiveriyor..