BİZ BU CUMARTESİ

25.4.10

... uyanır uyanmaz sırt çantamızı hazırlayıp, Göreme'ye gittik.
Kahvaltımızı yaptık; tam da benim sevdiğim gibi salaş, sıradan bir yerde..
Uzun bir yürüyüş yapmayı düşündüğümüz için tıka basa doyurduk karnımızı..
Kediciği de ortak ettik kahvaltımıza. Önce peynir verdik, istemedi.
Salamları tercih etti; ama o kadar çok acıkmış ki, az önce geri çevirdiği peyniri de hüpletti.
Başladık yürümeye ...
Önce renkler çıktı karşımıza ...
el emekleri ...
yörenin olmazsa olmazları ...
Buralardaki toprak yeşile pek izin vermiyor ama benim çok sevdiğim leylaklara göz yummuş.
En sevdiğim çizgi filmlerden biriydi. Buralarda yaşamış olabilirler mi acaba? :p
ve işte doğa harikası oluşumlar..
O kadar çok kalabalıktı ki...
İnsanlar gezmeye uzak uzak yerlerden gelirken, biz de iyi ki evde kalmamışız bugün dedik.
6-7 km yürüdük, yorulduk, mutlu olduk ve acıktık.
  Sonrası malum..
 Pazartesi itibari ile şurada bahsettiğim gibi Samsun'dayım.
Biraz meraklı, biraz stresli, biraz heyecanlıyım..
İyi haftalar şimdiden..

2 KİTAP

19.4.10

Mucizevi Mandarin / Aslı Erdoğan, 6 bölüm ve iki hikayeden oluşan bir kitap. Anlatım, tasvirler çok güçlü. Bir cümleyi her okuyuşunuzda farklı birşeyler hissedebilirsiniz.
O yüzden bildiğimiz öykü kitapları gibi değil. Altı çizilecek cümleler olur ya kitaplarda, her defasında farklı bir anlam yüklersiniz. Tekrar okuduğunuz da ilk kez okumuşcasına etkilenirsiniz. Öyle bir kitap..
Ben beğendim. Okudukça merak uyandırmasından ziyade, elinizin altında duracak, zaman zaman açıp okuyacağınız bir kitap..

* "Yaşlı ve çirkin bir mandarin, karşılığını parayla ödeyeceği zevk gecesi için olağanüstü güzel, ama taş kalpli bir fahişeye gitmiş. Sabaha karşı, yaşlı adamın uykuya dalmasını fırsat bilen genç kadın, soyguncu dostlarını çağırmış. Ne var ki mandarin, tilki uykusundan fırladığı gibi olanca gücüyle karşı koymaya, dövüşmeye başlamış. Haydutlar hem kalabalık, hem de işinin ehliymiş. onu kolayca köşeye sıkıştırmışlar. Ancak ne kadar vururlarsa vursunlar, bu zayıf, çirkin bedende yara açılmadığını, can alıcı darbelerin iz bırakmadığını görmüşler. Bıçaklarını, kılıçlarını çekmişler, ama en keskin bıçak, en acımasız kılıç bile mandarine hiçbir şey yapamıyormuş. Sonunda korkup kaçmışlar. Dövüşü izleyen kadın, yaşlı adamın mucizevi gücünden etkilenmiş, bir kez daha, bu sefer aşk adına sevişmek istemiş. Onu hayranlıkla, arzuyla, şefkatle okşamaya başlamış. Gelgelelim güzel kadının her donuşunda mandarinin bedeninde yeni bir yara beliriyormuş, dövüşün, darbelerin, bıçakların, kılıçların açtığı yaralarmış bunlar. İçten bir ilgi ve şefkat görene dek gizli kalmışlar. Sonunda mandarin kanlar içinde kadının kollarında yığılmış, ölmüş. Bir zamanlar izlediğim Mucizevi Mandarin adındaki bir balenin, eski Çin efsanelerinden alınma öyküsünü, ilk sevişmemizden hemen sonra Sergio''ya anlatmıştım. Nedense anlattıklarımdan pek hoşlanmadı, ama bu öykü benim en sevdiklerimden biridir.
* arka kapaktan alıntı

Diğer kitap Sadakat / İnci Aral.. Mucizevi Mandarin ile birlikte okumaya başlamam biraz hata oldu ama sıkılmadan okudum. Hata olmasının sebebi her iki kitapta da karaketerler aşkı çok yoğun yaşıyor. Özellikle Sadakat.. Bir kadının saplantı haline getirdiği aşkını, korkularını, acılarını anlatıyor. Konu çok bildik, gerçek hayatta örneği fazlasıyla var ama anlatım ve tasvirler çok iyi. Anlattığı anı rahatlıkla gözümde canlandırabildim, sıkılmadan okudum.

* “Sesi olmayan bir ağzım olduğunu bilmiyordum. Sessizliğimin ne kadar yırtıcı olduğunu. Benim değildi o ses. Konuşan ben değildim. O yükselen alçalan, çözülen, fırıl fırıl dönen ve çıkış arayan haykırışlar benim olamazdı. Sözcükler yuvarlanıp yerlere düşüyordu ve ben nasıl olup da hep birlikte baş aşağı, aşağı, aşağı düştüğümüzü anlayamıyordum. Yeryüzünün neresinde bulunduğumu bilmiyordum. İçimi bulandıran nefretle kapıyı dövüyordum ve ellerimle boğmak, öldürmek istiyordum onları. Sadakatin yalnızca iyimserlik ve umuttan ibaret olduğunu böyle, kanatlarım ateşe tutularak öğrendim.”
* arka kapaktan alıntı


Şimdi ise dikkat gerektiren bir kitap var sırada: Muz Sesleri / Ece Temekkuran

FİLM, OKUL ...

18.4.10

Yazın yaklaşıyor olmasının en büyük habercilerinden biri benim için günlerin çok hızlı geçmeye başlaması.. Pazartesi, "yeni hafta, nasıl geçecek, cuma gelse...." derken cuma geliyor. Hafta sonunun geçiş hızına yetişmem mümkün değil zaten.. Dün bütün gün yalnız olmama rağmen sıkılmaya fırsat bulamadım.. Bugün de gezdik, evde vakit geçirdik..
Az önce de Adını Sen Koy adlı filmi izledik. Son zamanlarda izlediğim en kötü filmdi. Konu basit, senaryo saçma.. En güzel ve tek güzel yanı, sonunda Demet Sağıroğlu'nun söylediği şu şarkı idi..
.
Bu hafta en sevdiğim bayramı kutlayacağız.. Koro oluşturdum okulda, 2 haftadır hazırlanıyoruz. Sesler, en az benim ki kadar kötü olsa da özgüvenleri yeter çocuklarımın :)) Koro çıkaracak son kişi bendim belki de bu müzik bilgisi ve kulağı ile; ama o da oldu işte :)
.
Okul demişken; yıldız ve miniklerde masa tenisi il 1. olduk. Özel okulları ve merkezdeki iyi imkanlara sahip okulları geride bırakarak hem de.. Okuldaki silik diyebileceğimiz öğrencilerle üstelik.. İmkansızlıklar hiçbir şeye engel değil.. İl temsilcileri geldi okula; çocukların isteklerine, kazanma hırslarına hayran olduklarını söylediler. Çok sevinçli bir haftaydı geçen hafta :) Önümüzdeki hafta Samsun'a gidiyoruz, Türkiye finalleri için.. Ben de kız takımının başında gidiyorum.. Çocuklardan bazıları ilk kez köy dışına çıkacak, zaten diğerleri de en fazla 15 km. uzaklıktaki ile gitmişler. Onlar yarışacakları için ve farklı bir yer görecekleri için çok heyecanlılar. Bense eski günlere döneceğim için çok heyecanlıyım. Hentbol ve basketbol takımındayken kamplara gitmiştim, ilkokul ve ortaokulda. Samsun'u ise ilk kez göreceğim..
.
2 kitap var bahsedeceğim ama ayrı bir başlıkta yazayım onları. Şimdilik bu kadar..
.
İyi haftalar herkese..

"OKULLARDA SERBEST OKUL KIYAFETİ İSTER MİSİNİZ?" ANKETİ

14.4.10

Milli Eğitim Bakanlığı'nın "Okullarda Serbest Okul Kıyafeti İster misiniz?" anketi var. 30 Nisan'da sona erecek.
Siyah önlükle başladığım okul günlerine; lisede de siyah forma giyerek devam ettim. Şans işte.. O zaman doğal olarak sevmiyordum ve serbest kıyafetle gitmek en büyük isteğimdi. Tabii ki bunun hayalini bile kuramıyorduk; çünkü renkli üst, siyah dışında bir ayakkabı giymek yasaktı. Bu kadar kuralcı olmak da çok doğru değil. Günümüzde artık daha esnek bu kurallar ve ben bu ankete "HAYIR" dedim. Çünkü gelir düzeyleri arasında ciddi farklılıklar var. Bazı çocuklar farklı ve güzel kıyafetlerle gelirken, bazıları hergün aynı ya da eskimiş kıyafet giymek zorunda kalacak. Ne kadar anlatmaya çalışsak da ilköğretim 2. kademedeki çocuk için bu durumu anlamak çok zor, üzülecekler, utanacaklar boş yere..
Zaten eskisi gibi değil artık okul formaları. Renkler, renklerin uyumları, farklı model seçenekleri vs. okul yönetimi tarafından belirleniyor. Tek tip olsa bile, güzel görünüyor çocuklar..
İnsanı kısıtlayan şeylerden hoşlanmasam da bu konudaki görüşüm böyle..
Siz de düşüncelerinizi ankete oy vererek paylaşabilirsiniz.

NETBOOK KILIFIM BÖYLE DAHA GÜZEL 2

12.4.10

Nihayet netbook kılıfımın arka yüzünü de bitirdim.
Geçen sefer diğer yüzünü yapmıştım {Netbook Kılıfım Böyle Daha Güzel 1}. 
Desen fikri buradan yine.  
Nasıl olmuş? :)

NİSAN YAĞMURUNDA ISLANMAK


Soğuk havadan yakınırken bugün yağmurda ıslanmanın mutlu edeceği aklıma gelmezdi.
Dün de yağmurluydu hava, kapalıydı, içim o yüzden sıkılmıştı zaten ama bu sabah evden çıkınca ve yağan yağmuru görünce aklıma bu masal geldi.
O Nisan ayının ilk yağmuru demişti, uğur getirdiğine inanılan o yağmurdu.
Ben ilk yağmuru kaçırmış olsam da belki ucundan kıyısından nasiplenirim diye okula gidene kadar dilek diledim. Biraz hayal kurdum. Hiçbiri gerçekleşmese bile haftaya güzel başlamamı sağladı bu sabah ki yağmur ve masalı..
Hem belki saçımı da çabucak uzatır, kimbilir..

* Görsel

SALEP VE ÖĞRETTİKLERİ

11.4.10

Bahar gelecek, gelmek üzere, geldi derken kış geri döndü. Bir hafta önce tatil hayalleri bile kurmuşken bugün dondum evde.
Soğuk havaları sevmiyorum, keyfim kaçıyor.. Tek güzel yanı bol tarçınlı, mis kokulu bir fincan salep içmek; ama
 bu yılın son salebi olur umarım ve gelecek kışa kadar özleriz :)

Bu arada sahlep diye yazılmazmış. Doğrusu "salep"miş. Sahlep ise salepin ana maddesi olan bitkiye denirmiş. Ayrıca orkide ailesinin birçok türünün toprakaltı yumrularından elde edilen içecekmiş ve orkide türlerine Anadolu'da verilen genel admış. 
Bildiğimiz çiçek orkide, ne garip değil mi? Bilmiyordum ben. Pazar pazar kültürledim kendimi :p


Saleple ilgili bilgilerin daha fazlası burada!

BAHAR GİBİ KEÇELER

5.4.10

Yine keçe, yine Etsy..
Keçeden çiçek yapmıyorum ben, bir kaç sefer denemiştim, içime sinmediler.
Bunlar çok güzel..
Kasnaklar ve çiçek dalı çok romantik, peçete halkası da öyle..