HAMABEADS

20.8.16

Gün geçmiyor ki hobi adı altında yeni bir şeylere bulaşmayayım. ^^ 
Aslında hama pek yeni hobi sayılmaz ama son zamanlarda meşhur oldu. 
Ben de tabii ki bir koşu İkea'ya gittim. Koca bir kavanoz hama boncuk aldım. Cidden koca bir kavanoz -ki onlarca figür yaptım ve hala yarısı duruyor. Boncukların yanında bir de boncuk dizme tablası (pegboard) ve ütüleme kağıdı (pişirme kağıdı) gerekiyor. Onlar da boncukların satıldığı rafta satılıyor. Bu arada ikea cocuk bölümünde tüm bunlar. 
Pinterest'ten ya da Google'dan istediğiniz figürü buluyoruz. Arama çubuğuna hamabeads, fusebeads yazınca onlarca figür çıkıyor. Sonra boncukları cımbız yardımıyla tablaya dizip, üzerine pişirme kağıdı koyup, buharsız ütü ile dairesel haraketlerle, çok bastırmadan ütülüyoruz. Sonra da nazikçe tabladan çıkıyoruz oluşan figürü. 
Yaptıklarımın çoğu broş oldu. Bazılarını böyle çanta ve ayakkabı aksesuarı yaptım, arkadaşlarıma hediye ettim.
Kalanları da ilerleyen zamanlarda bir şeylerde kullanırım. Şimdilik bekliyorlar.

YAZ İŞLERİ

19.8.16

Kışın yaptığım son çarpı işi buydu sanırım. Sonra fırsat olmadı, canım istemedi vs. kaldırmıştım tüm malzemelerimi. Yaz başı memlekete göç etmeden (o kadar fazla eşyamı götürüyorum ki uzun kalacağım diye tam bir göç oluyor :p) kumaşımı, iplerimi de aldım yanıma. Aklımda bir şey yoktu ama nasılsa bulurum dedim. Pinterest diye bir şey var sonuçta ^^
İlk yaptığım pano buydu yaz başında. Unicorn pinterest panolarının birinden. Yazıyı da kendim ekledim. Bu tür yazıları şu sayfanın yardımıyla yazıyorum. 
Sonra bu bir kavanoz çiçeği yaptım. Minik kavanozlara kimsenin yüzüne bakmadığı, her yerde açan çiçekleri toplayıp, koymayı çok seviyorum.  Satın aldığımız bir demet çiçekten daha çok seviyorum hatta. 
O yüzden en çok bunu sevdim sanırım. ♥
Bu tamamen benim tasarımım gibi bir şey oldu. 
Bazı basit illüstrasyonlar ilham oluyor bana. Onların benzerlerini çarpı işi şeklinde yorumlamaya çalışıyorum. İlk fotoğraftaki panoyu da bu şekilde yapmıştım, bu da yine öyle ortaya çıktı. 
.
Şimdilik bu kadar! 
Bakalım iş başlayınca neler çıkacak ortaya ;)

MOMIJI DOLLS

18.8.16

İlk momiji bebeğimi aldığımda devamı gelir artık diyenlere "yok ya ben 'happy bean' için aldım, başka almam" demiştim. Onun üzerine 7 tane daha bebek geldi. Birbirinden tatlı hepsi de ♥
Bu konuda büyük konuşmayı bıraktım o yüzden, yeni bebekleri heyecanla bekliyorum. *-*

PAZARA GİDELİM

17.8.16

"... Anneden kızına yeraltı suları akıyordu. Kadından kadına akan incecik nehirler. Erkekler görmüyordu o nehirleri. Bir tek sen, bir gün, aniden, annene ait olan yıllarca akıp en nihayetinde kıyında biriktirdiği alüvyonu gördüğünde anlayacaktın bunu. Önce çok şaşırıp sonra sevinecektin bir şeyin devamı, bir şeyin geriye kalanı, bir şeyin birikeni olduğuna. Aitlik duygun depreşecekti içinde bir yerde. Ve asla atamayacaktın o yoğurt kaplarını bir gün lazım olur diye." diyor Melisa Kesmez'in Bazen Bahar kitabındaki Domates Tohumları öyküsünde. Yaş aldıkça annelerine benzeyen kızları o kadar güzel anlatmış ki... Ben de kendimden ve annemden çok şey buldum. Yazacağım başkaca şeylerdi ama bu kitabı da tavsiye etmiş olayım bu vesileyle.

Çalışma hayatında günü uydur, saati ayarla pazara git, düzenli alışveriş yap, sonra aldıklarını bozulmadan tüket zor geliyor. İhtiyaç oldukça marketten 1-2 adet almak daha pratik. Bir de itiraf etmek gerekirse pazar gezmeyi pek sevmem ben  oldum olası ama hafta sonu annemle pazara gidince fikrim değişir gibi oldu. Hatta bayağı değişti bile diyebiliriz. Herşey o kadar taze, doğal ve ucuzdu ki.. Ankara'da geçen haftalarda 6 liraya hormonlu kabak, bol olduğu zamanlarda 8 liraya domates gördüğüm için üzüldüm kendimize. Düzenli yapamasam bile 2-3 haftada bir semt pazarına gitmek bu yılki planlarım arasında. Anneler diyorsa bir bildikleri vardır ve bizler annemizde neyi eleştiriyorsak gün gelir onu yaparız. Bir örneğini daha böylece yaşamış oldum :p

ALAÇATI

15.8.16

Alaçatı bu yılın tatil başlangıcı olacaktı planlara göre. İzinlerin iptali ile düşündüğümüzden de minik bir tatil olarak kaldı. Şu bunaltıcı bozkır günlerinde 3 güncük tatilimizi yazayım da yeniden gitmiş gibi olayım dedim.  
Öncelikle nerede kaldık? 
En son 2 sene önce gitmiştik ve o günden bugüne butik olmayan evden bozma oteller pıtır pıtır çoğalmış. Kalitelerinin vasat, fiyatlarının da alıp başını gittiğini düşünürsek araştırılmadan gidildiyse hayal kırıklığı ile karşılaşmak olası. İşte bu noktada bloglar var tabii ki de :p 
Biz My Adress Butik Otel'de kaldık. Alaçatı çarşıya yürüyerek 5 dk. dan bile daha kısa sürede ulaşılıyor ama iç tarafta kaldığı için de çok sessiz bir otel. Odalar gerçekten çok zevkli döşenmiş (şuradan bakabilirsiniz), - en çok banyo yer karolarını sevdim-. Çok temiz, sahipleri çok içten ve ilgili. Küçük ve çok sevimli ağaçların olduğu bir bahçesi var. En ufak bir olumsuzlukla da karşılaşmadık. O yüzden gönül rahatlığı ile tavsiye edebilirim.
İlk gün amaçsızca turladık sokakları. 
En sevdiğim şey bir yere yetişmeden aylak aylak yürümek zaten ^^ 
Alaçatı'da eskinin ve yeninin bir biriyle uyum içinde oluşunu çok seviyorum. Yani aslında bu kadar tercih edilmesinin mantıklı bir sebebi yok bana göre ama sosyal medyanın cazip hale getirmesinin dışında da bir çekiciliği var, herşeyin aşırı ve gereksiz pahalı olmasına rağmen. Mesela bu çekicilik Antalya tarafında yok. Orada çarşı denilince sadece çakma ürün satan tezgahlar geliyor akla. 
Değişik işte...
Zaman kısıtlı olduğu için yeme içme deneyimlerimiz de az oldu bu kez. 
Köşe Kahve Alaçatı'ya giden herkesin bildiği, sevdiği, soluklanıp bir şeyler içtiği bir mekan. Bu kez güzel tatlılarından yemedim ama daha önce denemiştim. 
Sabahları boş olan bu masaların, akşama doğru hazırlanışlarını izlemek çok hoşuma gidiyor. 
Herşey bütünlük içinde ve zevkli... 
Yemek için Eflatun Alaçatı ve Tuval'di tercihimiz. İkisinden de memnun kaldık. Eflatun'u bir tık daha çok sevmiş olabilirim. 
İmren'de ise her akşam tatlı (dondurmalı irmik ve sakızlı muhallebi) yedik. 
Sadece bir gün denize gidebildik. Onda da Fly Inn'i tercih ettik. Su soğuktu ama çok temiz ve berraktı. 
İşte böyle.. 
Kısacık tatilin yazısı da kısacık oluyor haliyle. 
Önümüzdeki tatillere bakacağız artık. ^^

"OHAL" de blog yazalım

4.8.16

Tam Temmuz ortası olmuşken, artık yavaş yavaş yaz havasına, neşesine teslim olacakken ve tabii tüm kış beklediğimiz tatili yapacakken malum olaylar oldu. Zaten tüm dünyada yaşanan korkunç terör olayları nefes aldırmadı/aldırmıyordu. Her an kötü birşey olacakmış hissi hiç bitmiyordu uzun bir süredir. Son yaşadıklarımız da tuz biber oldu. Benim aklım hala almıyor tüm bunları ve hala onca şeye rağmen okuduğum her habere şaşırıyorum. İnsanları nasıl bu derece hırs bürür, o hırs nasıl bu derece kör eder gözlerini... Hırs dışında başka neyle tanımlayabilirim onu da bilmiyorum. İnanmışlık, adanmışlık, belki de mecburiyet... Sonuç olarak bize kalan sonunun nereye gittiğini bilmediğimiz günler. 
Düzelmesini umut etmekten başka bir çaremiz yok tabii. Dünya hepimize yetecekken ve ölüm diye bir gerçek varken iyilikten, güzellikten ayrılmasak... Evet, şuan yazdıklarıma kendim de inanamadım. Pollyannacılığın lüzumu yok, düzen böyle işliyorsa ve değiştirebilecek gücümüz yoksa kendi küçük ve zararsız dünyalarımıza dönsek (gündemdeki deyimle normalleşsek), kötüler de kendi taraflarında birbirlerini yese, bizlere bulaşmasa... Sanırım daha güzel bir dilek oldu bu.