THANKSGIVING, BLACK FRIDAY, YEME İÇME

29.11.08

Günler koşa koşa geçmeye başladı. Ne güzel ne güzel.. Hatta hesaplarımıza göre Türkiye'ye dönmemize 173 gün kaldı. Okulun ilk dönemi haftaya bitecek. Ben ilk günlerdeki sıkıntılarımı çoktan atlattım. İyi gidiyor yani herşey.. Çoğunlukta evde olduğum halde meşgul olacak birşeyler buluyorum, hatta birkaç gündür dışarıdaydık sürekli ve ben evde olmayı özledim.
Dün Şükran Günü (Thanksgiving), bugünde Kara Cuma (Black Friday) idi burada. Şükran Günü ABD'lilerin ulusal bayramı. Her yıl Kasım aynının 4. perşembe gününü hindi yiyerek aileleriyle birlikte geçiriyorlar. Kara Cuma ise, Şükran Günü'nün ertesi günü. Onunda şöyle bir geçmişi varmış. Mağazaların çoğunluğu fazla alışveriş olmadığından yaz aylarında zarar ediyormuş ve muhasebe hesaplarında zararlar kırmızı ile gösteriliyormuş. Yılbaşı yaklaşırken bir kampanya yapma fikri ortaya çıkmış ve herkes Şükran Günü tatilindeyken yapılmasına karar verilmiş. O gün çok satış yapılmış ve iyi kar elde edilmiş. Elde edilen karlar muhasebe defterine siyah ile yazılıyormuş. Şükran Günü de her Kasım ayının ilk perşembe gününe denk geldiği için bu günden bir sonraki satışların olduğu güne de "Kara Cuma" denmeye başlanmış. İnsanlar Black Friday'da mağazaların önünde oluşturdukları sıralarda sabahlıyor. Büyük izdihamlar oluyormuş. Hatta bugün New York'ta bir Walmart çalışanı izdihamda kırılan kapının üzerine düşmesi sonucu ölmüş. İndirimler genelde büyük elektronik ürünlerde ve sınırlı sayıda. Giyim mağalarında da belli ürünlerde ya da bazı markalarda tüm ürünlerde iyi indirimler var. Biz dün biraz turladık alışveriş merkezlerini. Eşim birşeyler aldı çok uygun fiyata ama ben bulamadım içime sinen birşey. Şaşılacak bir durum :p Amerikalılar aslında yılın 365 günü tüketim halindeler. Black Friday biraz gelenek haline gelmiş sanırım.
Sonra dışarıda yemek yeme olayına alışmaya başladım. Damak tadıma uyan lezzetler buldum. İlk günler tam bir fiyaskoydu. Evde yemek yokken ya da dışarıda yememiz gerektiğinde hiç hoşnut olmuyordum. Ya fast food yemek zorunda kalıyorduk ya da önümüze gelen yemeği eşeleyip duruyorduk. Ben ve eşim yemek konusunda aşırı tutucuyuz. Kolay kolay beğenmiyoruz ya da değişik şeyler denemek istemiyoruz. Burada şimdilik tercih ettiğim 3 tane restoran var. ABD'ye yolu düşenlere tavsiye ediyorum her birini, bir çok yerde var şubeleri. Zincir restoran üçüde.
Biri "The Cheesecake Factory" önce cheesecake yemiştik ve harikaydı. Ardından yemekleri ile tanıştık ve çok beğendim.
"Red Lobster" deniz ürünleri restoranı. Evde çok koku olacağı için balık yapmadık hiç. Malum mutfak-oda iç içe, ayrıca havalandırma da çok iyi değil. Öyle olunca canımın balık istediği bir gün orasıyla tanıştım. Alabalık yemiştik ama ben en çok sarımsaklı ekmeğini beğenmiştim.
Son olarak "Olive Garden" da yemek yedik. Burası İtalyan restoranı ve yemekleri çok leziz. Kalamarı ve mantarın içine doldurulmuş deniz tarağı favorim oldu. Deniz tarağını ilk kez yedim, tadı yoğun olmayan şeyleri seviyorum. Bir de küçük pizza parçaları güzeldi, hamuru incecik ve gevrekti. Zaten İtalyan restoranında güzel pizza yemeden olmaz.
Ayrıca küçük bir bilgi: Amerika insanının devasa boyutlarda olduğunu düşünürsek porsiyonlar oldukça büyük geliyor tüm restoranlarda. Siparişler bunu düşünerek verilmeli. Bir de çok gıcık olduğum bir durum var. Burada bahşiş vermek zorunlu hale gelmiş. Verilmediğinde hoş olmayan durumlarla karşılaşmak olası. Restoranlarda menü kartlarında uluslararası müşterilerimiz için diye bir bölüm var ve orada dahi kibarca yazmışlar. 8 kişi ve üzeri bir grupla gitmişseniz hesabın %18 kadarı otomatik tahsil ediliyor. Turizm mezunu ve sektörde çalışmış birisi olarak bahşişin önemli olduğunu düşünüyorum. Personelin verimliliğini kesinlikle artırıyor; ama zorunlu olması pek hoş değil. Çünkü zaten maaşını alıyor personel.
Neyse bakalım şimdilik bu kadar, çook uzun bir yazı oldu. Hala daha okuyorsanız, sabrınız için teşekkür ediyorum :)

MUTLUYUM

26.11.08


Uyandım az önce. Hava çoktan kararmış, Ahmet gitmiş.
Masanın üzerinde peynirli, domatesli, dereotlu sandviç var. Sonra bir de sımsıcak not.
Bir nota bakıyorum, bir sandviçe ve diyorum ki içimden "çok şanslıyım, çook.."

Öğlen birazcık dışarı çıktık. Ben burada saatleri sapıttığım için sabaha kadar uyanık kalıp, günün yarısını uyuyarak geçirmeye başladım. Öyle olunca biraz erken uyanınca bile feleğimi şaşırıyorum. Bugün de ucundan kıyısından öyle oldu. Eve geldiğimizde kilometrelerce yol katetmişcesine yorgundum. O yüzden biraz dinlenmek için yattım ve o 'biraz' 2 saati geçti. Ahmet çoktan gitmiş okuluna. Yalnızım şuan. Okulu haftanın iki günü. O günlerden biri de salı, yani bugün. Başka işleri de olduğu için bugün beni uzunca bir süre yalnız bırakacak. İçine sinmemiş olacak ki, bir anne şefkatiyle karnımı doyurmam için birşeyler hazırlamış. Nasıl mutlu olduğumu kelimelerle ifade edemem. Alt tarafı ekmek arası bir şey ama düşünmesi yeter değil mi? Çook kalp.

ÖĞRETMENLER GÜNÜ

24.11.08

Burada geçen yıl ki yazım var. Duygularımda en ufak bir değişiklik yok; var olan tek şey özlem.. Çok özledim okulumu, öğrencilerimi..
Boş oturduğum bugünlerde şükrediyorum bol bol; çok sevdiğim bir mesleğim olduğu için. Gelecek yılı dört gözle bekliyorum.
Bu mesleği yürekten yapan tüm
öğretmenlerin/öğretmenlerimin günü kutlu olsun !

ŞAMPUANIM GELDİ

Burada bahsettiğim şampuanım dün geldi, böyle süslü süslü. Üstelik gayet güvenli bir paketin içinde. Amerikalıların en ufak şeyde bile güvenliğe önem vermeleri çok güzel. İçinden gönderen kişinin el yazısıyla ismime yazılmış 2 sayfa çıktı. Şampuanın içindeki maddeleri açıklıyor, ayrıca nasıl kullanmam gerektiğini, saç dökülmesinin nedenlerini vs. Bizim aktarların online olan Amerika versiyonu. İşte linki burada. Ambalaj süslü olunca yılbaşı hediyelerine benzettim, hoşuma gitti. Kıvrak zekalı birisi de bu durumu kullanıp "madem çok sevdin, bu senin yılbaşı hediyen olsun" dedi; amaaa
~yemezler!~

SOBE / TAKINTILARIMIZ

21.11.08

Sevgili Cool Cookie takıntılarım konusunda mimlemişti.
Şöyle bir düşündüm, çok fazla takıntım olduğunu sanıyordum ama aklıma gelmiyor daha fazlası.
Ya ben sandığımdan daha normalim ya da işime gelmediği için hepsini hatırlamıyorum :p
* İlk aklıma gelen çayı höpürdeterek içmek ve ağız şapırdatmak. Bu sesleri duyunca deli oluyorum! Evde birisi bu sesleri çıkartırsa çığlığı basarım. Dışarıda duyarsam mümkünse mekandan uzaklaşırım.
* Islak ayakla halıya basamam. Banyodan çıkınca kapının önünde terlik yoksa "anneeee.." diye seslenince terliğim hemen gelirdi. Çünkü annem bilirdi benim gıcık olduğumu.
* Başka bir yerde klozete oturamam. Çok mecbur kalırsam binbir şekle girerim. 
* Biri birşey anlatırken yüzüme bakmazsa sinir olurum. Ben yüzüne, özellikle gözlerine bakarım karşımdaki kişinin.
* Yünlü kazağı tenimin üzerine giyemem. Ya içime uzun kollu pamuklu birşey giyeceğim ya da kazağı giymeyeceğim. Tenime deyince çok kötü oluyorum.
* Aynı şekilde yünlü battaniye ile yatamam. Yüzüme dokunursa diye hiç uyuyamam.
* Karşımda esneyen ya da kaşınan birisi olursa ben de karşılık veririm.
* Bitten, pireden vs. bahsedilirse tüm gün kaşınırım.
* En acayip takıntım araba kapısını kilitlemek galiba. Şöyle ki araba hareket halindeyken -özellikle virajlarda- kapıdan savrulup, düşmekten çok korkarım; o yüzden arabaya biner binmez kapıyı kilitlerim. Gerçi eşim öğrendi, otomatik kilitliyor :) Böyle bir tehlikeyi yaşamadım, yaşayana şahit de olmadım ama korkuyorum işte. Tamam normal değilim, ne var yani. Hem önlem almakta fayda var değil mi?
* Aslında korku mu, takıntı mı isimlendiremedim ama ben gece tuvalete kalkamam. Küçükken annemi kaldırırdım. Tamam itiraf ediyorum üniversiteye kadar kaldırdım :p Annem kapıda beklerdi. Tuvalete girip çıktıktan sonra da kapıda bekleyen annemden korkardım :)
Şimdilik bunlar geldi aklıma.

YAŞAR'DAN "DEM"LENMİŞ ŞARKILAR

19.11.08

Ben burada Yaşar'ın eski şarkılarından bahsetmiştim, ne çok severim diye. Meğer benim o çok sevdiğim şarkıların yeni düzenlemeleriyle albüm yapmış Yaşarcığım :) Hem de daha 1 ay olmuş çıkalı. Yeni haberim oldu, dinledim ve çok beğendim tabii ki.. Ne güzel eskilere gittim.
Albümün ismi DEM, Akustik Best Of olarak hazırlanmış. Ud, cümbüş, flüt, kemençe gibi enstürmanlar kullanılmış. Kör Bıçak şarkısında Hüsnü klarnetiyle eşlik etmiş. Diğer şarkılar Acıtmıyor Sevdan, Aldanırım, Birtanem, Cezayir Menekşesi, Divane, Esirinim, Gel Benimle, Kuşlar, Masal, O'nun Vedası ve Sebepsiz Fırtına.
Çok güzel olmuş, çok..

AYRIK OTU / MUTLULUK İLİŞKİSİ

18.11.08

Yol Arkadaşım
16. Bölüm
-babaannenin sözleri-
Mutsuzluk ayrık otuna benzer;
her zaman, her yerde bitiverir.
Tek tek ayıklamazsan çiçeklerin köklerini sarıverir;
ama ayrık otu şifa da verir.
Kaynatıp içersen bronşu düşürür, kanı temizler.
Demek ki iyi birşey aynı zamanda.
Bazen mutsuzluk gibi görünen şey, mutluluk olabilir yani.
Nasıl baktığın önemli.
Yeter ki birinden birinin dengesi şaşmasın!

ÜZÜMLÜ VE DAMLA ÇİKOLATALI KEK

17.11.08

Haftanın bir günü kek ya da kurabiye yapıyoruz sevgilimle birlikte. Geceler uzadığından beri sürekli bir şeyler atıştırıyoruz. Korkarım, böyle devam edersek biraz tombul bir ikili olarak döneceğiz. :) 
Neyse bu kez kakaolu olmayan birşeyler yapmaya karar verdik. Annemin pazar günleri yaptığı şipşak kekin içine üzüm koydum ben, bir de damla çikolata. Hem malzemesi az ve basit, hem çok leziz bir kek. Üstelik zahmetsiz de. Annem ceviz ya da tarçın koyardı içine, bazen de sade yapardı. Her şekilde güzel oluyor yani. 
Malzemeler:
4 yumurta
Yarım su bardağından biraz fazla sıvı yağ
1 su bardağı şeker
1 su bardağı soğuk su
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
2,5 su bardağı un
Yarım su bardağı kuru üzüm
Yarım su bardağı damla çikolata
Yapılışı:
Yumurta ve şekeri kabarcıklar çıkana kadar çırpıyoruz.
Kabartma tozu ve un hariç, malzemeleri ekleyip çırpmaya devam ediyoruz.
Kabartma tozu ve unu ekliyoruz. Biraz daha çırpıp, karışımı yağladığımız kek kalıbına döküyoruz.
180 derecede 40 dakika pişiriyoruz. 
Not: Yanında buz gibi bir bardak süt içmenizi tavsiye ediyorum. 
Pişman olmayacaksınız!
Ağız tadınızın bozulmadığı, iyi bir hafta diliyorum.

Konudan konuya

15.11.08

2-3 gündür pek bir mutluyum. Nedenini bilmiyorum. Hani bazen nedensiz içimiz sıkılır ya, bu kez nedensiz mutluyum işte.. Umarım uzun sürer :)
Araba da türkçe müzik dinleyip, kendimi ülkemde hissetme etkinliğim kapsamında bu hafta Haluk Levent dinlemeye başladık. "Haluk Levent'e ne oldu ya, adam unutuldu gitti, bi daha albüm falan yaptı mı, vay bee ne dinlerdik, konserlerinde az kafamızı sallamadık" muhabbeti eşliğinde dinliyoruz eski şarkılarını. Dert Olur, Ankara, Anlasana, Yollarda Bulurum Seni, Mektup, Dostum, Anlamadın, Hani Benim Olacaktın..vs. Hatırladınız mı? Ben ne zaman bu şarkıları dinlesem yüzüm gülüyor. Bir de Yaşar'ın eski şarkıları aynı etkiyi yaratıyor bende. Koy Beni Gözlerine, Gel Benimle, Kör Bıçak ... İlk gençlik yıllarımın şarkıları :) Lise yıllarımı hatırlıyorum bu şarkıları dinlerken. Hem de öyle ayrıntıları hatırlıyorum ki, "eşim hadi ya öyle miydi?" demekten alamıyor kendini. Lise benim/bizim için çok özeldi ve güzeldi cidden. Öyle güzel anılar biriktirmişim ki, hep mutlulukla hatırlıyorum. Hem hayatımın anlamını, eşimi verdi bana canım okulum. Elbette mutlulukla hatırlayacağım :p Haluk Levent'ten nereye getirdim konuyu :)
Bu ara sadece birşeyler izliyorum. Ne takı yapmakla uğraşıyorum, ne başka şeyle.. Zaman hızlı geçiyor ama. Buna çok seviniyorum.
Saçlarımı kestirdim. Aynı kuaförde, aynı kişi tarafından eşim de traş oldu. Çok komik geldi bana. Türkiye'de alışık olmadığımız bir durum ne de olsa. Nasıl anlatacağım, anlamazsa, ya çok fazla keserse vs. kaygılarla gittim ama memnun döndüm. Kendi dilimizde bile anlatırken bazen alakasız bir model çıkarabiliyorlar ama korktuğum olmadı neyse ki. İstediğim modelin çıktısını alıp gitmiştim, bunun faydasını gördüm sanırım. Kesilince kendine geldi saçlarım. Kuaför saç derin çok kuru, o yüzden dökülür dedi. Küçük de bir bakım yaptı. Bizim aktarlara benzeyen bir siteden, online olarak saçımdaki sorunları işaretlediğim bir test doldurdum. Ona göre uygun olan şampuan gelecek pek yakında. Daha önce bahsettiğim kimyasal ilacın sadece şampuanını aldım. Diğer şampuan gelene kadar kullanırım. Kuaförün önerdiği fırçayı da aldım. Şimdilik bu şekilde çözümler buldum. Kimyasal ilaçlara yüklenmeden önce deneyeceğim.
Konudan konuya geçiyorum ama canım yazmak istedi bugün. Epey bir zaman önce kitap sipariş ettiğimi söylemiştim ya gelmediler :( Büyük ihtimal kayboldular, çünkü bu zamana çoktan gelmiş olmaları lazımdı. Postaya verileli 24 gün oldu tam. Çok istedim ya ondan olmadı galiba :( Halbuki böyle sorunla karşılaşmak çok nadir görülüyormuş. Türkçe kitap okumayı özledim ama şimdilik yapacak birşey yok.
Benden haberler bu kadar şimdilik..
Hafta sonunuz çok güzel geçsin !!!

... BİR ZENGİN KIZ, FAKİR OĞLAN KLASİĞİ

13.11.08

Fekat insan cinsinden değil bu sefer ki örneğimiz.
Duymuşsunuzdur mutlaka, ben de duydum ve nasıl üzüldüm bilemezsiniz!
SibelCan'ın köpeği 'Honey' bekçinin köpeği 'Garip' ile çiftleşmiş. Düşünebiliyor musunuz?
Nasıl yapar bunu anlamış değilim, iyi terbiye edilmemiş demek ki!
Ya da aşkına yenik düştü, bilemiyorum.
Pek değerli sanatçımız duruma çok üzülmüş, bir de üstüne 6 yavru dünyaya gelmesin mi?
Ne hale gelmiştir üzüntüsünden zavallı.
Öyle işte..
Siz de üzüntüsüne ortak olun diye paylaşmak istedim ya da gülün ağlanacak halimize!
Karar sizin..

Haber, internetteki tüm haber sitelerinde mevcut

YARDIM!!

11.11.08

Bu yazıyı tavsiyelerinizi , bilgilerinizi ya da tecrübelerinizi paylaşmanız için yazıyorum pek değerli okuyucular! Baştan anlaşalım :)
Gelelim soruna. Sorunun adı: Saç Dökülmesi !! Bu yeni bir sorun olmadığı için burada doktora gitmedim. Yani vitamin takviyesi falan veriyorlar. Açıkçası bir faydasını görmedim daha önce. Benim saçlarım doğdum doğalı seyrek, hacimsiz, çabuk yağlanan, belli belirsiz dalgası olan ve çok ince telli. Yani olumsuz ne varsa mevcut. Öyle ki üniversiteye kadar hep kısa saçlı oldum. Tüy gibi uçuşurlar kafamda :p Kalın telli, parlak, gür saçlara özenmekle geçiyor ömrüm. Neyse burada suların klorlu oluşundan diye tahmin ediyorum saçlarım normalden daha fazla dökülüyor ve kurular. Tabii stresin falan da etkisi vardır muhakkak. Her neyse eşim arkadaşlarıyla muhabbet ederken bir ilaç öğrenmiş. İsmi Rogaine. Doğrudan deriye uygulanan ve kan dolaşımını hızlandıran bir ilaç. Bu sebeple saç kökleri daha iyi besleniyor, bol oksijen alan saç hücreleri güçleniyor ve daha kalın saçlara sahip olmayı sağlıyor. Etken maddesi minoxidil. Minoxidil, damar genişletme özelliği sayesinde saç köklerini besleyerek saç çıkaran bir madde. İlaç losyon ve köpük olarak satılıyor sanırım. 4 aylık kullanımdan sonra etkisi görülmeye başlıyormuş ama esas sonucu yaklaşık bir yılda alıyormuşuz. Yalnız kullanmaya başladıktan sonra ki ilk 2 hafta da dökülme normalden daha fazla oluyormuş. Korkulacak birşey yok, hatta bu durum ilacın etki ettiğini gösteriyor diyor okuduğum kaynaklarda ama benim ilk kafamı karıştıran burası. Ya daha kötü olursa? Aslında ABD'de "Gıda ve İlaç Kurumu" (Food & Drug Admin.) den saç dökülmesini önleyici ve yeni saç çıkarıcı ilaç olarak onay alan tek ürünmüş. Bazı forumlardan edindiğim bilgiye göre güzel sonuçlar alınmış; yalnız erkek saç dökülmesinde eğer açılma alından başlayıp, tepe bölgesine doğru ilerliyorsa etkisi olmuyormuş. Dökülme tepe bölgesindeyse işe yarıyormuş. Sanırım alından başlayan açılmalar daha çok genetik olanlar. Neyse kimyasal olduğu için kullanılmalı mı, kullanılmamalı mı bilemiyorum. Türkiye'de büyük saç ekim merkezleri kullanıyormuş. Hatta dermatologların tercih ettiği bir ilaçmış. Burada Türkiye fiyatının yarısı ayrıca. Şimdilik şampuanını kullanacağım ama şampuanda bahsettiğim etken madde yok. Yani sadece canlılık, dolgunluk kazandırır, saç çıkarmaz yazıyor :) İşte böyle.. Belki bu dertten muzdarip olanlarınız vardır, hadi bakalım dökün içinizi!!

... 10 KASIM

10.11.08

"Benim nacizane vücudum elbet bir gün toprak olacaktır.
Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."
Seni sevgi ve saygıyla anıyorum !!

SIDEWAYS

7.11.08

Sade, içten, net, kendi halinde, doğal ...
Şarap içme isteği duydum filmi izlerken, halbuki ben şarap sevmem.
Öyle işte pek çok ödülü var; ama dört dörtlük bir film değildi.
Yine de izleyin derim.

KAKAOLU TARÇINLI KEK

6.11.08

Kek seanslarımız olanca hızıyla devam ediyor :) Eski evde yapmıştım, yazmak bugüne kısmet oldu. 
Şimdi gelelim kekimizin tarifine;

Malzemeler:
4 yumurta
1,5 su bardağı şeker
1 su bardağı sıcak su
1 su bardağı sıvı yağ
2,5-3 su bardağı un
3 yemek kaşığı kakao
1-2 çay kaşığı tarçın
1/2 su bardağı ceviz
1 vanilya
1 kabartma tozu
Yapılışı:
Yumurtaları ve şekeri iyice çırpıyoruz. Un hariç tüm malzemeleri sırayla ekliyoruz. En son unu ekleyerek çırpmaya devam ediyoruz. Karışımı yağlanmış kalıba döküp 180 derecede 40 dk. kadar pişiriyoruz. Soğumaya başlayınca 1 su bardağı kadar sütü döküp afiyetle yiyoruz. Süt sayesinde yumuşak, tarçın sayesinde de mis kokulu oluyor.

Ülkem de neler oluyor?

Bugünlerde garip şeyler oluyor özlediğim ülkemde. Bu cümle yersiz oldu sanırım ülkemizde hep garip şeyler olur değil mi? Bu nedenle olaylar karşısında şaşırmamayı bile öğrenmişliğimiz vardır şu kısacık hayatımızda.
* Mustafa filmi bir geldi, pir geldi. Can Dündar'a olan güvenimden, sevgi ve saygımdam dolayı, ayrıca fragmanlarının tüylerimi diken diken edişi ve Sarı Zeybek gibi akıllardan hiç çıkmayacak bir belgesel beklediğimden dolayı merak etmiştim; ancak eleştirilerin ardı arkası kesilmedi. Benim ülkemde güzel olan herşey eleştirilir ama sanırım bu konu farklı ve eleştiriler haklı. Filmi izleme imkanım elbette yok şuan için, artık izleme isteğim de yok sanırım. Atamı hep aynı şekilde hatırlamak istiyorum çünkü. Aslında bazen de şöyle düşünüyorum. Evet kahramandı, kahramanımızdı, belki de bir daha dünyaya gelmeyecek eşsiz bir komutandı ama tüm bunlardan sonra bir insandı, etten, kemikten, bizim gibi.. Her insan gibi zayıflıkları, korkuları vardı. Can Dündar bildiğimiz Atatürk'ü anlatmadı bu kez. Tüm mesele buydu, zaten adı o yüzden "Mustafa" oldu ya belgeselin. Bu film O'na olan sonsuz sevgimizi değiştirebilecek mi? Elbette hayır. Öyleyse onu her yönüyle tanıyıp, kabul etmenin hiçbir sakıncası olmaz. Sonra kendime geliyorum. Hani çocuklar babalarının yaptığı hataları farketse bile görmezden gelir, çünkü babalarını hep güçlü, yenilmez görmek ister ya onun gibi. Gerek yoktu buna diyorum. Sonuç olarak Türkiye'ye döndüğümde ön yargısız bir şekilde izleyebilir miyim bilmiyorum, belki izlemekten vazgeçerim, belki de tüm gücümü toplar izlerim. Yalnız çocuklara kesinlikle izlettirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Onların minicik kafalarını bulandırmaya gerek yok çünkü.
* Gelelim şu sapık adama. İsmini falan yazmayacağım zaten hepiniz biliyorsunuzdur kimden bahsedeceğimi. Tüm haber sitelerinde haftanın hergünü onunla ilgili bir haber var. 'Yaşadıklarının takdir-i ilahi olduğunu' savunan bu adamı her gördüğümde midem bulanıyor. Bugünde konuyla ilgili bir haber okudum. Adamın tahliyesinde etkili olan bir imza da rektör adayı olmuş. Kesin rektörde olur. Böyle bir ülke işte.. Pislik pisliği çekiyor, günler geçiyor gidiyor..
* Elektiriğe %10 zam geliyormuş. Doğalgaz almış başını gitmiş. Gel gör ki istikrar sürüyorMUŞ. Nasıl bir istikrar, istikrar ne demek bilemiyorum artık.
* Bir de alakasız olacak ama haber sitelerinin sol üst baş köşesine ünlülerin boşanma, evlenme, aldatma vs. özel haberlerini koyuyorlar ya, deli oluyorum. Bana ne, kimin kimden neden boşandığından, kimin kimi yüzbininci defa neden aldattığından. Merak edenler magazin bölümünden takip etsin. Bir de yanına FLASH FLASH yazmıyorlar mı? hıııırrrrrrrrrrrr!!
* 200. yazımı yazmış bulunmaktayım. Kendimi tebrik ediyorum ve huzurlarınızdan ayrılıyorum :)

Google Analytics

4.11.08

Google Analytics'de anahtar kelimelerden bazıları. Çok güldüm ben, biraz da siz gülün :)
Canım sıkılıyor ne yapmam lazım, kitap oku!
Kuduruk kızlar, yanlış adres:)
Sevgilime ne demeliyim, sevgilim de!
Arkadaşının saçını kesti, neden?
Ben sevgilime ne alayım, bilmem:S
Canım sıkılıyor dedi öldü, vah zavallı
Evlenecem ne kadar masraf ederim, valla çok para lazım, çok!
Göz kapağım şişti hastayım, geçmiş olsun
Hırsız evine kadar kovalanmaz ne demek, hiç bir fikrim yok!
Kadınlar ayaklarına neden bileklik takar, hal hal olmasın o :)
Kalın zincirli kocaman taşlı el yapımı kolyeler, yaparız, yeter ki iste
Kapalı kına gecesi gelinliği, hiç duymadım böyle birşey, açık ve normal bir gelinlik olsa olmaz mı?
Karın kolyesi, o nasıl birşey ki?
Kene kolyesi, bunu da duymadım ama takınca kene mi uzaklaştırıyor ki?
Kızları meraklandırmak için ne yapılır, :)) hiç bilgim yok benim bu konuda
Lay lay lom şarkıyı söyleyen kim 2008, bilmiyorum
Renk Gazinosu Ecem, yanlış adres!!
Eda Suner, maalesef burada değil
Rizeden bir paket kargoyla ne kadar zamanda gelir, 1 gün mü desem 2 mi 3 mü..
Saça kına yakmak için ne kullanmak lazım, kına
Uğur şıkır şıkır, ne güzell..
Bir tanesi var ama onu buraya yazmaya cesaret edemedim ve o kişi 4dk. 30 sn. vakit geçirmiş blogumda :)
İşte böyle daha pek çok komik sonuç var. İlk dikkatimi çekenler bunlar oldu.
Google Analytics nedir, nasıl kurulur buradan öğrenebilirsiniz.

Halloween

3.11.08

Özellikle Kuzey Amerika'da 31 Ekim günü Halloween (Cadılar Bayramı) olarak kutlanıyor. Avrupalılar pek kutlamıyormuş. Hatta Polonyalılar için mezarlık ziyaretleriyle geçen hüzünlü bir günmüş. O gün cadıların evlerinin çatılarından atlayıp uçtuklarına falan inanıyorlarmış :) Çocuklar kapı kapı dolaşıp şeker topluyorlar ... vs. Günümüzde oldukça saptırılmış bir gün olmuş sanırım. En azından benim gördüğüm o şekildeydi. Vegas'a has birşey mi bilmiyorum ama kadınlar neredeyse çıplaktı. O derece abuk kıyafetler giymişlerdi ki -iç çamaşırı giymeyip, popoları meydanda gezenler çoğunluktaydı-. Kimine göre adı özgürlük olarak tanımlanan bu durum, bana göre rezillikten başka birşey değildi. Rahatsız edilmiyorlar mı diye bir soru gelebilir aklınıza ama rahatsızlık diye bir kavram da söz konusu değildi gördüğüm kadarıyla. Birbirlerine dokunanlar, sarılanlar, öpüşenler.. garipti işte..
Fotoğraflar çok net değil. İnsanlar hareket halinde olduğu için düzgün çekemedim. Yukarıda bahsettiğim durumdakileri de çekmedim tabii ki :)
İşte Las Vegas'tan Halloween manzaraları