İKİBİNONÜÇ

27.12.12

 2012 değişik bir yıldı. Biraz fazla şey sığdı içine, gerek var mıydı bu kadarına bilmiyorum.
Daha basit yaşayabilirdik sanki ama kıymetini bilelim diye böyle oldu belki de...  
Geri dönüşü olmayan tek kayıp babaannemi kaybetmekti. Aklıma geliyor, çocukluğumu düşünüyorum. Fotoğrafına bakıyorum. Bazen hala evindeymiş gibi geliyor, bazen son zamanlarını düşünüp, iyi ki daha fazla yaşamadı diyorum. Öyle geçiyor işte... 
Bunun dışındakiler çok da önemli değil artık. Yaşarken dünyanın sonu gelmiş gibiydi, şimdi unuttum bile o günleri. Attım gitti hafızamın gerilerine.
Ne gerek var ki zaten bizi üzen şeyleri tekrar tekrar düşünmeye.
.
Bir kitapta okumuştum ya da blog muydu hatırlayamadım. "Benim burada ne işim var" demeyeli uzun zaman oldu gibi bir şeydi. İşte tam da bunu artık ben de demiyorum. Eskiden o kadar çok diyordum ki, istediğim buymuş, mutluluğum da bundanmış gibi geliyor şimdi.
 Erken uyanmak, erken uyumak, yorulmak, bir şeylere yetişememek eskisi gibi rahatsız etmiyor beni. Rutin oluşturunca daha kolay her şey.
Rutinden şikayetçi olmayan insan tipiyim, yine böyle olacak.
Eve taktım bu ara... Renk istiyorum, ben mutlu olduğuma göre tek düze olmamalı hiçbir şey.
Olabildiğince bunu da yaptım, sıkılmayacağımın garantisi yok tabii ki. 
.
Yeni yıla kalabalık gireceğiz. Geçen yıl eşimle baş başaydık, o gün için en güzeliydi,
ayrılık başlayacaktı vs.
Şimdi evde ve kalabalık olma zamanı.
Bu yıldan tek beklentim her şeyin son bir ayda olduğu gibi devam etmesi.
Bir de geri dönüşsüz kayıplar olmasın.
Geri kalanlar yaşanıyor, unutuluyor, yenisi geliyor, o da unutuluyor.
 
Mutlu yıllar!

2012 SON HAFTA

24.12.12

Hafta sonunu annemlerde geçirdim.
Onlar geçen hafta bizdeydi. Sonra ben onlara gittim, evcilik oynadık. ^^
Ne zamandır gitmiyordum ben, güzel oldu 2 güncük kaçamak.
Instagram'da #bugunnegiydim #tepedenmoda #whatiworetoday etiketindeki tüm fotoğrafları inceliyorum. En az moda blogları kadar ilham veriyor ve daha pratik.
Ben de sık sık bu etiketler ile fotoğraf çekiyorum.
Yukarıdaki fotoğrafın amacı bu işte, yol halleri ;) 
Bir de instagram artık web üstünden de takip edilebiliyor.
{Kullanıcı adım: nazo_}

Evde klasik mutfak sohbetlerinden bir an. Annem, anneannem, ben mutfakta kahve içip dedikodu yaptık, babam da diğer oda da maç izledi her zaman ki gibi..
Gooolll sesleri eşliğinde keyfimize baktık :)
Fala bakmayı hiç bilmeyiz ama ben kapatıp, şekilleri bir şeylere benzetirim hep.
Annem ve anneannem aynı apartmanda oturuyorlar.
Dolayısıyla bir onda, bir bizim evde oluyoruz.
Ertesi gün çay saatinde ondaydık.
Orada her şey yeme içme üzerine kurulu ve her daim huzur vaadeden bir ev.
Bu kez çok zaman yoktu ama anneannemin çok çok eskilerden kalma mutfak eşyalarına göz koydum.
Daha geniş bir zamanda istediklerimi evime getireceğim.
Zaman çabuk geçti tabii ki, pazar döndüm. Bugün ise çok keyifsiz, başağrısıyla uyandım.
Umarım böyle gitmez, 2012'yi güzel uğurlarız.

POSTERLER

19.12.12

1-2 aydır poster arayışındayım.
Renkler canlı olsun ama sevimsiz olmasın. Bizi anlatsın, azıcık retro olsun vs. derken, biraz da zamansızlıktan ancak hafta sonu baskı alabildim.
Aslında iyi oldu, uğraşırken kafam dağıldı, dinlendim.
Sadece 1-2 çerçeve eksiği kaldı. Sonra duvara asılacaklar.
Bir kaç hafta da böyle sürünürler muhtemelen ^^
 Hepsini etsy'den buldum. Filigran olmayan, çözünürlüğü nispeten daha iyi olanları seçtim.
A4 ve A5, 200 gr parlak kağıda bastırdım.
Sıkıldıkça değiştiririm.
Mutfak için hazırladığım siyah çerçeveliler bitti, yerlerine asıldı.
Diğerleri de şimdilik aşağıdaki şekilde bekliyorlar.
{Bazı etsy linkleri: 1, 2, 3, 4}

LOVING RED...

16.12.12

Küçük, günlük detaylarım kırmızı son günlerde.
Baştan ayağa değilse ve detay olarak kalabiliyorsa neredeyse en sevdiğim renklerden biri diyebilirim.
Bu saati yazın beğenmiştim. Alacağımız gün, araya bir şey girdi. Sonra aynı günün gecesi kaza yaptık, saati unuttum ben ama Ahmet unutmamış.
Eve geldiğinde çok şaşırdım ve mutlu oldum.
Kazak ise başka bir mutluluk sebebim ^^
Şöyle ki, twitter'da kırmızı kazak istiyorum yazmıştım.
Yeliz, bunu görüp butiğindeki bu kırmızı kazağı göndermiş bana.
Öyle güzel bir sürpriz oldu ki, çok severek giyiyorum.
İsterseniz, farklı trikolarda var style butik'te, göz atın derim.
Yeni yıl havasına çoktan girdik biz *-*
Farklı renk ojeleri de çok severim ancak dönüp geleceğim renk kırmızıdır, özellikle kışın..
Evimdeki eşyalarda kırmızı hiç yoktu ama siyah/krem mutfağıma kırmızı yakıştı. ;)
Keyifli pazarlar ^__^

PEYNİRLİ VE SOĞANLI EKMEK

11.12.12

Bu kitapların ve hatta daha fazlasının başucu kitaplarım olacağını düşünmezdim hiç.
Eğitim almış olsam da uygulama açısından yeterli olmadım hiç, başka alanda çalıştığım için de gerek yoktu. Zaten ben bu işin tamamen yetenekle ve ilgiyle alakalı olduğunu düşünüyorum.
Müzik aleti çalabilmek, resim yapabilmek gibi.. 
Yemek yemeğe ne kadar ilgim varsa, yapmaya karşı o kadar mesafeliydim.  
Neyse iş başa düşünce tüm bunlar değişmek zorunda kalıyor tabii ki!
O ilgiyi ve yeteneği zorla da olsa açığa çıkarmak gerekiyor.
Bunun için de deniyorum ve okuyorum, fotoğraflara bakıyorum.
"Evet gençler bugün ekmek yapacağız" ın önüne geçebilmek, daha fazlasını verebilmek için çalışmak gerekiyor.
Bu alanda yeni bir şeyler öğrenmek sandığım kadar sıkıcı değil. Dahası günlük hayata direkt uyarlandığı için zevkli...
Kilo gibi büyük dertlerin yolunu açsam bile bu yolda çekeceğim çileler baştan kabulüm ^^
Bir derste ekmek konusuna geçtik.
9 saatin bir bölümünde 3-4 ekmek çeşidi yapıp, kalan zamanda teorik konular işliyoruz.
Geçen hafta yaptıklarımızdan biri peynirli ve soğanlı ekmekti ve instagram'da paylaşmıştım.
Tarif isteyenlere buradan cevap vermek istedim.
Kitaba buradan ulaşabilirsiniz.
Tarifteki ölçüleri aynen uyguladık. Sadece soğanı çiğ kullandık ve cheddar peyniri yerine lor peyniri tercih ettik. Bir de mor soğan yerine bildiğimiz kuru soğanla yaptık.

ANKARA KİTAP FUARI

4.12.12

Pazar günü, 1-2 haftadır beklediğim kitap fuarına gittik.
ATO Congresium'da, 9 Aralık'a kadar da devam edecek.
Pek çok yayınevi vardı, fuar alanı geniş, havadardı. Ancak yerleşim planını ve katılan yayınevlerini gösteren ne bir broşür, ne de stand vardı. 
Girişin ücretli (5 lira) olduğunu da söylemeliyim.
Öğretmen ve öğrenciye ücretsiz ama bu saçma bir uygulama olduğunu değiştirmiyor. 
İndirim oranları %20-30 arası genel olarak. Yani internet fiyatları ile aynı. 
Tam çıkışa yönelmişken sahafları gördük.
Meğer esas fuar oradaymış, bayağı uzun zaman geçirdik. İstanbul sahaflarıymış sanırım.
Eski dergiler, kitaplar, gazeteler, film afişleri birbirinden nostaljik, güzel ve eğlenceliydi.

YERLEŞİK HAYAT

27.11.12

Selam günlük,
Yazamadığım süre içerisinde -ki bu süre gerçekten çok uzamış farkında olmadan- zaman bir şeyler için koşuşturarak geçti. Aslında farkında olmadan demek yanlış olur. Çünkü gayet farkındaydım; ancak blogu görev olarak değil de, daha çok dijital günlük olarak kullandığımdan hep canım istediği ve keyif aldığım için yazdım. Bu ara keyif aldığım zaman dilimleri benim için uyku ya da boş boş oturup etrafıma bakma şeklinde geçti.
Ev bulma/taşınma/yerleşme oldukça yorucu, zaman zaman stresli, en genel haliyle ise keyifliydi :)
Küçük, bize huzur veren yuvamızı, istediğimiz şehirde kurduk nihayet.
Okula başlayalı da neredeyse 3 ay olacak, daha yeni alışabildim. Türü, öğrenci profili, branş her şey sil baştan değiştiği için adapte olmak güç oldu. Oldukça yoğun, angaryası bol bir okul ama oldukça da zevkli. Özellikle atölye dersleri eğlenceli geçiyor. Gerçi akşam 8-9 arası uyuyorum o günler ama olsun. İnsan yorgunluğa bile alışıyor bir süre sonra..
Günler geçerken uzman öğretmen oldum ^^ Matah bir şey değil, farkındayım ama ne koparırsam kar mantığı ile şubat ayında yüksek lisans nedeniyle uzman öğretmenliğe hak kazandığım için dava açmıştım. 5 ayda lehime sonuçlandı. Temyiz kararı da vardı ama bakanlık temyize gitmemiş, iyi de yapmış. Bunun için bilgi isteyenler mailden ulaşabilir bana.
Ve aradan en sevdiğim mevsim geçti gitti resmen. Ucundan kıyısından yetişmeye çalıştım. Az da olsa yapraklara basa basa yürüme fırsatım oldu. Evime, akşamları mumlarını yaktığım bir kış köşesi yaptım.

Cuma günleri, henüz hava aydınlıkken bir kaç saat kendime vakit ayırabiliyorum ve dışarıda kısa süreli tek başıma olmak hoşuma gidiyor. O anlarda haftanın yorgunluğu gidiyor sanki. Bedenen olmasa da, ruhen dinlendiğimi hissediyorum ;)
Hafta sonları ise yalnız olmayı hiç sevmiyorum *-*
Geçen sene, küçük odamızda kalırken deli gibi oradan oraya gezmek zorunda kalıyorduk ve bu bir süre sonra sıkıntı vermeye başlıyordu. Şimdi evden çıkıp biraz kafa dağıtıp, sıcak evimize geri dönmek çok keyifli oluyor.
Dün birlikte geçen 12. yılımızı geride bıraktık. Hafta içi ruhuna yakışır bir biçimde, sakince pastamızı yedik evde, iyi ki diyerek bol bol şükrettik beraberliğimize.
...
İşte böyle... Son 2 ayın özetini geçtim resmen. Artık yerleşik hayata geçtiğimize ve alışma dönemini de geride bıraktığımıza göre daha düzenli yazabilirim.
Görüşmek üzere..

SOKAK

9.10.12

Yazın Afyon'da canımızın sıkıldığı bir gün babamı aldık yanımıza
eski sokakları, evleri gezmeye gittik.
Çok fazla fotoğraf çekmemişim ama olanlar dursun blogumun bu köşesinde.
Ah memleketim dediğim bir gün açar bakarım. :p

20 EYLÜL

20.9.12

Bugün Nevşehir'deki okulumla ilişiğimi kestim.
Arkamda beni uğurlarken gözleri dolan bir müdür, ağlayan arkadaşlar bıraktım. Nevşehir'i onlarla hatırlayacak olmak çok güzel.
Ankara'ya doğru yoldayım şimdi, içim buruk..
"O kadar bekledim, üzülmem diyordum" ama sevinç sarhoşluğum geçince aklım başıma geldi.
Umarım yeni okulumda en az onlar kadar iyi insanlarla karşılaşırım.

BİR YAZ HİKAYESİ

19.9.12

Yaz kötüydü.
Zordu, belirsizdi, sadece bekliyorduk.
Gergindik, huzursuzduk. öylesine zaman öldürüyorduk.
Nispeten daha güzel geçen bir günün gecesinde trafik kazası geçirdik.
Herşey 2-3 dk. içinde oldu, bitti.
Sesler, korku, panik...
O an burnumuzun dahi kanamamasına sevinemedik, kaza yaptığımıza da üzülemedik.
Garip bir duyguydu, tepkisizdik.

Bir hafta annemlerin yanına gittik, kafamız dağılsın diye.
O sıralarda atama kılavuzu çıktı.
Ankara'ya atanmanın neredeyse imkansız olduğunu öğrenmeye başladım ama resmi bir şey olmadığı için bir gün seviniyor, ertesi gün üzülüyordum.
Tüm duyguları uçlarda yaşadığım için her defasında en dibe batıp, sonra zirveye çıkmak psikoloji bırakmadı haliyle...

Yine aynı günlerde babaannemin sağlık durumu kötüleşti.
Alzeimerdı ve artık son evredeydi.
Su ve vitaminle besleniyor, yüreyemiyor, konuşamyordu.
Hızla kilo kaybetmeye başladı.
Günlerce hayattan kopuşunu izledik.
Bir süre sonra çaresiz kalınca ölmesini istiyorsun ama ölmek bile o kadar zor ki...

Günler aynı umutsuzlukla, bekleyişle geçti.
22 Ağustos günü artık atamamın olmayacağını resmi olarak öğrendim.
Herşeye rağmen son ana kadar umutla beklemiştim, o gün tamamen dağıldım artık.
Aynı günün gecesi de babaannem vefat etti.

Sonraki günler hakkımız olanı aldıkları için, yalvarmakla! geçti.
Eylemler, gazetecilere, siyasilere tweet/mail atma, tv. programlarına çıkan siyasileri takip edip gündemde kalmaya çalışma.
Bayağı örgütlü mücadele idi.
Ancak sürekli öğretmenlerin üzerinden maliyet hesabı yapan, söylediği bir şeyi 2 dk. sonra inkar eden, dediğim dedik bir bakana sahip olduğumuz için durum yılan hikayesine döndü.
Sonra bir çoğu için saçma olan bir çözümle karşımıza çıktı.
Mantık olarak gerçekten çok saçma, sadece anı kurtarmaya yönelik, gelecek yıllarda daha büyük sorunlara yol açacak bu çözüm benim için mucize gibiydi.
Alan değişikliği hakkı tanıdılar ama küçük bir kesim için çok avantajlıydı ve ben ilk defa lehime olan bir durumda azınlığa girdim.
6.5 yıldır mezun olduğum alan dışında yaptığım öğretmenliği, artık eğitimini aldığım alanda yapacaktım. Sonrası tercihler, bekleyiş, heyecan, merak...
veee 3 ay sonra ilk kez dün gece huzurlu bir uyku. :)

İşte bir yaz hikayesi, içinde deniz, kum, güneş, şıpıdık terlik olmayanından :p

Şimdi ev bulma, taşınma, yeni okula/branşa başlama, yeni arkadaşlar, yeni öğrenciler...
Kısaca her daim heyecan!

ÜÇ KİTAP

13.7.12

Son zamanlarda kitap okumayı çok ihmal ettim ben. Fırsatımın olduğu zamanları hep başka bir şey ile değerlendirdim. Öyle böyle derken koca kış geçti. Tatille birlikte hızlı bir giriş yaptım. Alındıktan sonra kitaplığa kaldırılan bir kitapla başladım.
"Uyuyana Kadar" kimilerinin hiçbir şey kazandırmaz bana dediği kitaplardan. Bense bu şekilde kategorilendirmiyorum kitapları, zaman kaybı olarak da görmüyorum. Okuduğum süre içerisinde ki bu süre 2-3 gün kadardı, merakla bekledim sonunu. Hatta harika bir pazar kahvaltısının arasında dahi merakıma yenilip okudum. Dolayısıyla iyi zaman geçirdim. Benim için kriter bu olduğuna göre tavsiye ediyorum.
Mino'nun Siyah Gülü, film tadında bir kitaptı. Sadece kapağı bile insanı başka başka yerlere götürüyor. Salt sonunu merak ettiğim değil, tam tersi her bir cümlenin tadını çıkardığım bir hikayeydi. Çok sıcak, çok hüzünlü.. Deniz'i en güzel anlatan şarkılardan biri şimdi daha çok anlam kazandı.
{Annemin yaptığı vişne suyu eşliğinde okuduğumdan, her vişne suyunda bu kitabı hatırlayacağım.}
Kahperengi ise okuduğum ikinci Hande Altaylı kitabı. Öncekini de yazmıştım bloguma. Ankara yolunda başlayıp, eve dönüş yolunda bitirdim. Hikaye çok bildik ama insanı hemen içine alıyor. Yormuyor, sıkmıyor, bitiveriyor..

BEKLEMEK

3.7.12

Farkına varmadan verdiğim 1 aylık aradan sonra selam blog,
Bu süre çoğunlukla Nevşehir-Ankara-Nevşehir-Ankara şeklinde geçti. Tüm dönemi göz önüne alırsak en zoru da şu son günlerdi. Kışın bir şekilde zaman geçiyordu. İş, tv., yapılacaklar vs. ama ne zaman hava ısındı, günler uzadı benim de sabrım bitme noktasına geldi. Tüm kalbimle dilediğim şey şu ki: "Allah kimseyi yalnız bırakmasın!"
Neyse ki atlattık.
Şimdi tek ve en zor aşama kaldı. Belirsizlik hayatta en nefret etiğim şeyken, onu şu an dibine kadar yaşıyoruz. Atama, ne zaman, ne şekilde olacak? Dahası atanabilecek miyim? Hepsi koca koca soru işareti olarak duruyor önümüzde...
Bizse artık maalesef varsayımdan öteye gidemeyen haberlere kulak tıkayıp, bekliyoruz.

MOGAN GÖLÜ | ANKARA

4.6.12

Aheste aheste fotoğraf çekerken yağmura yakalanınca koşar adım kaçtığımız günden...