ROMA'DA YEME İÇME, ALIŞVERİŞ II

22.11.13

Bloglardaki yeme içme tavsiyelerine güvenirim ben, hele ki bir çoğunda da karşıma çıkmışsa.. 
Pastificio, Via della Croce 8 numarada. İspanyol Merdivenleri'nin karşı tarafındaki ara sokaklardan birine girip, haritaya gerek kalmadan bulabilirsiniz. Küçücük, daha çok imalathane havasındaki bir makarnacı. Adamların öyle yenileyelim, şuraya masa atalım gibi bir gayeleri hiç yok, olmasın zaten de.. Sadece 13.00-15.00 saatleri arasında tüm yapılış aşamalarını gördüğünüz iki çeşit makarna çıkarıyorlar. Yanında su ve şarap ücretsiz. Makarnalar plastik kaplarda, plastik çatal ile servis ediliyor. Şarap da plastik bardakta tabii :)) 1 porsiyonu 4 €. İsterseniz orada ayakta yiyebilirsiniz ama biz İspanyol Merdivenleri'ne oturup yemeği tercih ettik başka Pastificio tutkunları gibi. 
O gün şansımıza patlıcanlı, domates soslu makarna vardı ve gerçekten enfesti.
Tekrar dükkana dönüp makarna alışverişimizin bir çoğunu oradan yaptık. Ortalama 6 € paketler.
Bir diğer yemeden gitme/ölme mekanı Pompi
Via della Croce 82 numara. 
Makarnacı ve az sonra bahsedeceğim şarküteri ile aynı sokaktalar. 
O nasıl bir tiramisu anlatamam. Gerçekten çok güzeldi. Kahveli klasik tiramisuya ek olarak orman meyveliden de aldık ve kalbimizi orada bırakıp ayrıldık. 
Yine dışarıda yedik ve o koca porsiyon 4 € idi. 
Sıradaki lezzet durağımız Via della Croce 27 numara, Fratelli Fabbi
Bir şarküteri ancak istediğiniz peynir ve etlerden soğuk sandviçler de yapıyor. İçinde ne olmasını istiyorsanız az az kestiriyorsunuz ve hazırlıyorlar. Biz yemedik ölecek kadar tok olduğumuz için ama bayağı kalabalıktı dükkan. Buradan da peynir aldık. Vakumluyorlar ve hiçbir şey olmadan getirebiliyorsunuz.
İşte böyle geçti, gözlerimiz ve midemizin bayram ettiği bir kaç gün..
Arrivederci Roma..

ROMA'DA YEME İÇME, ALIŞVERİŞ I

Roma'da aç kalmak kesinlikle mümkün değil. Herkesin damak zevkine hitap edecek bir yiyecek mutlaka vardır. Bir de pizza, makarna, kahve kokuları o kadar fazla ki sokaklarda, kesinlikle rahatsız olmuyorsunuz ve sürekli "bir şeyler yesek mi?", "acıktık artık değil mi?" şeklinde dolaşıyorsunuz.
İlk gün pizza yedik. Özellikle kıyıda köşede kalmış bir restoran tercih ettik. Çünkü bir İtalyan gibi davranırsak, yani turistik bölgelerdeki restoranları tercih etmezsek daima lezzetli şeyler yiyebilirdik ve öyle oldu. Caffe Doria diye bir yerdi ama lokasyon konusunda hiçbir fikrim yok şuan. Küçük, eski ama yıpranmamış, Roma ruhuna yakışır bir restorandı ve memnun kaldık. Fiyatta uygundu. Orada kahve içmedik ancak yan masamızda ki çiftin içtiği kahvenin kokusunu aldık ;) 
Sonraki 2 gün proje ekibinin ikramları ile geçti.
Dondurmayı şehrin en iyi gelateria'sında yemedik, yine de harikaydı! Bizdekinden farkı çok çabuk erimesi krema olmasından dolayı ve buz tanelerinin kütür kütür ağzınıza gelmesi. 
Geliş amacımızın tamamen farklı olması, zamanın ve bütçenin kısıtlı olması alışveriş konusunda frenledi beni ama güzel mağazalar da gezmedik değil. Değişik bir şeyler bulmaktan ziyade mağaza dizaynları hoşuma gitti.
Magnet vs. dışında bir büyük el çantasını tıka basa dolduracak kadar makarna ve bilimum yiyecek maddesi getirerek oburluğumun sınır tanımayacağını bir kez daha kanıtladım.
Sırada Via della Croce'daki yemeden dönmeyin mekanları var.

ROMA SOKAKLARI II

Pazar günü yaptığımız bir çırpıda Roma turunun damağımızda bıraktığı tat ile 2 gün boyunca seminerdeydik. 
Yemek ikramları ki-acıkmayı unuttum diyebilirim- harikaydı! 
Eleştirebileceğim noktalar yok değil yalnız. İlki binanın içi (bir lise) o kadar soğuktu ki, Türkiye'de olsa kesin kazan kaldırmıştık. Onlar gayet ince kıyafetler ile mutlu görünüyorlardı. II. Dünya Savaşı etkileri hala sürüyor olsa gerekti. Diğeri de peynir çeşidi ve zeytin bahçeleri (kaldığımız Terni şehrinde) zilyon tane olduğu halde kahvaltıda niçin sadece kruvasan yedik? Güzeldi ama peynir zeytinli bir kahvaltının üstüne daha güzel olabilirdi bence. Avrupalılar bunu bir düşünsün :p
Çarşamba günü erkenden trenle Termini'ye geldik. Valizleri orada bırakıp (valiz başı -sırt çantası bile olsa- 5 saati 
5 €, sonraki her saat 1 € yanlış hatırlamıyorsam) metro ile Piazza di Spagna'nın yolunu tuttuk. 
Metroda da bir tam günlük ya da 3 tam günlük bilet alabiliyorsunuz. Böylece her defasında kart alma derdi olmuyor ve oldukça ucuza geliyor. Zaten gidilecek yerlere yakın bir metro istasyonu mutlaka var. Hatta Roma Pass denilen 3 günlük bilet ile Colloseum'a ücretsiz girilebiliyormuş gibi bir şey okumuştum sanki. Bir de kart alırken polis kapkaçcı çocuklara karşı uyardı. Biraz tedirgin olsak da sorun yaşamadık.
O gün hava durumu da bizden yanaydı. Önce İspanyol Merdivenleri'ni görelim dedik. Sabah saatleri olduğu için tıklım tıklım değildi. Fotoğraf çeke/çekile çıktık. Hep turizm pazarlaması konusunda ne kadar iyi olduklarını düşündüm. Çünkü büyük hayranlık uyandıracak bir yapı değil ama dünyada Roma denilince ilk akla gelenlerden.
Sonra karşı sırasındaki ara sokaklara gire çıka güzel bir gün geçirdik. Yemek yiyeceğimiz tüm noktaları elimizle koyduğumuz gibi bulduk. Bunlar için tabii ki ayrı bir post yapacağım. 
Roma bence ara sokaklarına girip keşfedilecek bir şehir. Her sokak bir sürprize açılıyor. Üstelik kaybolma tehlikesi de yok. Çünkü ana caddelerden birine mutlaka çıkıyorsun. 
Bir harita, bir fotoğraf makinesi ve sağlam ayaklar ihtiyaç listesi :)
Sıra sıra ünlü İtalyan ve diğer dünya markalarının olduğu sokaklar her yönden insanı cezbediyor. 
Koskoca Chanel'in ve diğerlerinin tarihi bir binanın altında, doğal dokusu bozulmamış bir dükkanda hizmet veriyor olması harika!
Dedim ya her sokak sürpriz.. O yüzden defalarca gezseniz de mutlaka kaçırılan bir güzellik olacaktır.
Mesela bu resim galerisi öyle kolayca karşımıza çıkabilecek bir yerde değildi. Özellikle aransa dahi ilk seferde bulunamama olasılığı yüksek...
Bu fotoğrafı çok seviyorum. O adam, sigarası ve çantasıyla bu karenin olmazsa olmazı gibi..
Vatikan ve Colloseum'a zaman darlığından gidemedik. Bir başka sefer için bahanem olsunlar ;)
.
Bir de fotoğrafı olmayan ama ilk gün Termini'ye dönerken gezdiğimiz (o civardaydı ama düşününce dönerken mi uğradık, özellikle mi gittik hatırlayamadım) Santa Maria Maggiore Kilisesi vardı. Çok büyüktü ve özellikle tavan süslemeleri müthişti. Unutmayayım diye, onu da not edeyim buraya.
Yeme- içme, alışveriş yazılarında sıra ;)

ROMA SOKAKLARI I

Bir anda kendimi Roma'da buldum desem yalan söylemiş olmam. Karar verip, yola koyulmam 1 hafta sürdü. O 1 haftada da zaten gidiş işlemlerini hallettim. Gidiş amacımız gezmek değildi ve daha da kötüsü Roma'da kalmayacaktık. O yüzden kısa zamanı en iyi şekilde değerlendirmemiz lazımdı. Haliyle ben blogları taradım, gidilecek yerler listesi yaptım. Yol arkadaşım zaten tam bir harita canavarı olunca hiç zorluk yaşamadan, toplam da 12 saatte çok yol katettik, harika yemekler yedik. 
Bilindik, turistik yerleri temel alarak bir rota oluşturduk ama benim için o bilindik yerlerden ziyade sokaklar ve insanlar ilgi çekiciydi. Roma'nın göze batmayan eskiliği, sokakta var olan her şeyin bu eskilikle bütünlük içinde oluşu büyüleyiciydi. 
İlk durak Piazza Venezia. Sonraki duraklar ise aynı çevrede ve yürüme mesafesinde.
Fontana di Trevi (Aşk Çeşmesi) çok etkileyici gelmedi. Evet o heykellerdeki ince işçilik insanı şaşırtıyor ama beklentilerimin daha farklı oluşundan belki Aşk Çeşmesi'nden ziyade, oraya giden daracık sokaklar daha eğlenceliydi benim için. Usulünce paramı attım tabii, bir gün eşimle gidelim diye.. Hem o zaman fikrim de değişebilir, belli olmaz ^^
Pantheon'un nasıl korunmuş bunca yıl deyip boynumuz tutulana kadar baktığımız devasa kubbesi, kocaman sütunları.. 2000 yıl, dile kolay..
Öğleden beri sinyalini veren ve nihayet bastıran yağmur. Sanki yağmurla daha bir güzel oldu sokaklar -ki yağmurdan hiç hazzetmem- 
Boynumda fotoğraf makinesi, sırtımda çanta varken, bir yandan da şemsiye tutmak dahi bozamadı keyfimi..
Benim için şehirlerin, yaşadığım bazı anların kokusu ve sesi vardır. O dönem kullandığım parfüm ya da dinlediğim müzik çok uzun yıllar geçse de hatırlatır bana o zamanı.. 
Zucchero // Guantanamera da bu günlerin sesi işte ♫ 
Arkası az sonra ;)

KİTAP

19.11.13

Tatile okuyamadığım kitapları okuyacağım mottosuyla başladım ve daha önce aldıklarımı bitirdim. 
Kasım bitecek ben hala tatilden bahsediyorum gerçi, bu da benim ayıbım olsun :) 
Hangisini yanımda götürsem diye bakarken "Jess Walter, Güzel Harabeler" kapak fotoğrafıyla kalbimi kazandı.. Aslında güzel bir kitaptı ama plaj çantasında biraz süründü. Kumsalda uyumak ilk günler daha cazip geldi. Sonra sonra okudum. Tuzlu sudan ıslandı, kuruyunca formu bozuldu. Tüm bunlar gelecekte elime aldığımda hatırlayacağım birer anı oldu tabii ki... 
Nihayetinde bitirdim ve sevdim!
"As Maça" yol kitabımdı. Ortaokul seviyesinde cümleleri var maalesef. Konu çok bilindik bir dostluk hikayesi ama gel gör ki ağlatan kitap, güzel kitaptır düşüncemden beğendim. Yalnız tavsiye etmiyorum. Sonra ne kadar basit, sığ bir insan denmesin lütfen ;p
Neva bahtsız bir kitaptı maalesef. Uzunca bir süre sonra alıp da okunmamış kitaplarımın arasından çıkardım. Araya başka kitaplar girdi ve yine okumadım. Okurum ama, umarım..
"Ve Dağlar Yankılandı" tek başına bir post yazılacak bir kitap aslında. Khaled Hosseini yine yanıltmadı, zaten dört gözle bekliyordum. Çıktığı ilk gün aldım, bir çırpıda bitti. 
Mutlaka okuyun!

KAFASI GÜZEL ESKİŞEHİR

Böyle de güzel iki gün geçirdik (geçirmiştik) biz Eskişehir'de..  
Henüz havalar bozmamış, tatil rehavetini üzerimizden atmamıştık. 
Tam 2 ay geçti ama gelecekte hatırlamak adına geç de olsa alsın yerini burada. 
.
Eskişehir İç Anadolu'nun İzmir'i bana göre... 
Çok farklıydı, çok güzeldi. Umarım değişmez/değiştirilmez.  Arada nefes almak için kaçarız biz de.. 
Tabii ki bir de şehirleri güzel yapan insanlardır deyişinden yola çıkarsak Eskişehir Gamze'yle bu kadar güzel!