MADRID

11.5.15

Gecikmiş İspanya yazıları ile bilgisayarın başındayım nihayet. Fotoğraflarla yeniden o haftaya gittim. Bu açıdan düşününce güzel oldu tabi ama sıcağı sıcağına yazmak her zaman daha iyi. 
8-15 Mart arası İspanya'daydık, yine iş arkadaşlarım ile. Bu kez 10 kişilik bir grupla gittik. 
Eğitim sabahtan öğleye kadar Madrid'e 30 km. uzaklıktaki Alcala şehrindeydi. Hergün tren ile Madrid'e gidip geldik. Tren ve metro hatları diğer Avrupa ülkeleri gibi oldukça gelişmiş.  
Puerta del Sol ana meydan. Diğer önemli caddelere buradan bağlanıyorsunuz. Kaybolunca dönüp buraya gidiyorsunuz. Haritada bir yer ararken Sol'u görmeden yön bulmuyorsunuz :p 
O meşhur çilek yiyen ayı heykeli de yine bu meydanda. 
'0 km' noktası da bu meydanda olmakla birlikte o kadar küçük bir alanı kaplıyor ki, benim gibi aramamanız için konum bilgisi vereyim. Trafik ışıklarının hemen altında! İspanya'da özellikle Madrid'te (Barcelona sanki biraz daha iyiydi) İngilizce konuşulmuyor. Gitmeden önce okumuştum ama bu kadarını tahmin etmemiştim açıkçası. Çok tutucular, anlıyor gibiler ama cevap vermiyorlar hiçbir şekilde. İspanyolca bilmiyorsanız beden diliyle anlaşmaya hazır olun ;)
Şehrin bir diğer turistik noktası Plaza Mayor. En eski ve en büyük meydan burası. 
Metroyu Madrid'de gezilecek yerlere gitmek için hiç kullanmadık, hava da izin verince bol bol yürüdük. Pek çok yere yürüyerek kolayca ulaşmak mümkün.
Gran Via yine büyük caddelerinden biri Madrid'in. Alışveriş ve yeme içme için favori caddelerden biri de diyebilirim. Inditex grubunu ve diğer mağazaları bol bol turladık. Kiko'nun büyük bir mağazası vardı, her gün mutlaka uğrayıp bol bol oje ve ruj stoğu yaptık. Ayrıca Primark'da var bu caddede. Çok büyük olduğunu söyleyemem ama güzeldi. Ben iki ayakkabı, bir gözlük aldım. Bunlara ek olarak Zara'dan clutch aldım. Başka da bir şey almadım, oysa ki alışveriş için önünüze cenneti seren bir şehir Madrid. Basiretim bağlandı diyelim ^^
Gran Via'da yürürken bu koca Kapadokya reklamını gördüğüm an ise harikaydı. Çok gururlandım. 
Go Turkey!
Renkli yön levhaları çok tatlı değil mi? Prado Müzesi'ne giderken görmüştüm. Prado Müzesi demişken gördüğüm en büyük müzeydi gerçekten. Çok ayrıntılı gezmediğimiz halde 2 saate yakın kaldık içeride. Mutlaka broşür almanızı tavsiye ediyorum. Giriş ücreti 14 euro idi. Görevli kız tatlı biriydi ve öğretmen olduğumuzu söyleyince kartlarımızı istedi, ücretsiz girdik. Yalnız şöyle trajikomik bir durum vardı. Öğretmen kartlarımızda en ufak bir yabancı dilde ibare yok. Kız Türkçe bilmiyordu, sadece güvendi bize.  
Prado Müzesi'nden sonra Retiro Park'ı gezdik, hatta bayağı oturduk. Gerçekten muhteşem bir parktı. 
Burada şöyle bir şey farkettim. Latte söyledim ve buzlu kahve geldi, süt dahi yoktu içinde. Meğer Cafe con leche söylemem gerekiyormuş; çünkü İspanyol usulü sütlü kahve buymuş! 
O gün Retiro Park'tan sonra Plaza de Cibeles'e yürüdük. 
Mimari açıdan devasa binaların olduğu bir meydandı.
Kraliyet Sarayı'na gittiğimiz gün buralardan geçmiştik. Plaza Mayor'den sonra biraz yürüyünce ulaştık saraya. Şu an nasıl gittiğimizi tam olarak hatırlamayacak kadar zaman geçti üzerinden ama haritadan kolayca bulduk diyebilirim. Royal Palace Madrid, bizim Ak Saray'ı solda sıfır bırakacak kadar büyük ve ihtişamlıydı! Sarayın hemen yanında Sabatini Bahçeleri ve Almudena Katedrali var. 
Grubumuzdaki erkek arkadaşlar Santiago Bernabeu Stadyumu'na da gittiler, bizim ilgimizi pek çekmedi. Alışverişe yöneldik o arada. 
Yürüyüp keşfedeceğiniz pek çok şeyin olduğu güzel bir şehir Madrid. 
Arada dinlenerek tüm gün boyunca gezemesek de çok keyifliydi. 
.
Peki ne yedik, ne içtik. Yeni yazı ile devam edeceğiz *-*


1 yorum:

Unknown dedi ki...

3 yıl önce çooook soğuk bi kış mevsiminde ben de iş için gitmiştim Madrid'e. Fotolarına bakarken tekrar aynı yerlere götürdün beni Nazo'cum. Üstelik aynı yerlere ayak başmış olmayı görmek de niyeyse mutlu etti beni. bi gün aynı yerde karşılıklı oturup bi kahve de içeceğiz, inanıyorum :D